ABD’nin ünlü sanat müzesi National Gallery’nin yöneticileri, geçen günlerde müzenin küratörüne zor bir görev verdi: Üçüncü Dünya Savaşı çıksa neleri kurtarırsın?
Aslında bu sorunun kaynağı, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin talan ettiği sanat eserleriydi.
O günden sonra, böyle bir felakete hazırlıklı olmak isteyen ülkeler kendi ‘Yangında ilk kurtarılacaklar’ listesini hazırladı. Peki, Türkiye’de neler kurtarılmalı? Aradığım bazı özel ve devlet müzelerinin yetkilileri bazı çalışmalar yaptıklarını, ancak bu bilgileri paylaşamayacaklarını, ayrıca listelerini açıklarlarsa diğer önemli eserlere haksızlık edeceklerini söyledi.
Bunun üzerine, Türkiye’de alanında uzmanlaşmış sanat tarihi profesörleri Prof.Dr. Nurhan Atasoy, Prof.Dr. Jale Erzen, Prof.Dr. Kaya Özsezgin, Prof.Dr. Gül İrepoğlu, Prof.Dr. Kıymet Giray, Doç.Dr. Ahmet Kamil Gören ve Sanat Tarihi Derneği Başkanı Nazan Atasoy’a objektif bir ‘Yangında Kurtarılacaklar’ listesi yapıp yapamayacaklarını sordum. Hepsinin istisnasız tek kaygısı vardı: Türkiye gibi kültürü geniş ve zengin bir ülkede, bu seçimi yapmanın dünyanın en zor işi olması... Hitit’ten söyleseniz, Perslerin, Bizans’tan söylesiniz Osmanlı’nın hatırı kalacaktı. Ama yine de, listeye bir yerlerden başlamak lazımdı. Bu mütevazı listeye giremeyen ama kıymeti paha biçilmez başka eserlere de selam göndererek, üzerlerinde mutabık kaldıkları bu eserler ortaya çıktı.
Hem kim bilir, bakarsınız bu liste, Kültür Bakanlığı tarafından oluşturulacak bir yüksek sanat kurulu tarafından, Türkiye’nin ‘kurtarılacak’ hazinelerinin sıralanması için kıvılcım olur.
FATİH SULTAN MEHMET PORTRESİ
15. yy’a ait Fatih Sultan Mehmet portresi, Osmanlı kültüründe padişah portreciliğinin başlangıcı sayıldığı için büyük önem taşıyor. Şiblizade Ahmed’e atfedilen portre, Topkapı Sarayı Müzesi’nde muhafaza ediliyor.
MATRAKÇI NASUH MENAZİLNAMESİ
Kanuni Sultan Süleyman’ın Doğu seferi sırasında geçtiği her menzil, Matrakçı Nasuh tarafından tüm coğrafi özellikleri ve belli başlı binalarıyla resmedilmiş ve bu eşsiz yazma ortaya çıkmış. 16. yy’a ait sanatsal ve belgesel değeri çok yüksek bu yazma, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde.
Matrakçı Nasuh (?-1564)
Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. 28 Nisan 1564'te öldü. Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533'ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda onun 1547'den, 1551'den, 1553'ten sonra ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır. Enderun'da okumuştur. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen "matrak" oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu nedenle Silahî adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle Osmanlı ülkesinde "üstad" ve "reis" olarak tanınması için 1530'da I. Süleyman (Kanuni) tarafından verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü'l-Guzât adlı bir kılavuz kitap bile yazmıştı.
Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü'l-Küttâb ve Kemalü'l- Hisâb ile Umdetü'l-Hisâb'ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır.
Nasuh bir tarihçi olarak da önemli yapıtlar vermiştir. Mecmaü't-Tevârih adıyla Taberî Tarihi'ni Türkçe'ye çevirmiştir. Ayrıca Tarih'i Sultan Bayezid ve Sultan Selim ile Tarih'i Sultan Bayezid adlı iki kitabında bu padişahlar dönemindeki olayları anlatmıştır. Süleymannâme adlı kitabının üç ayrı nüshasında 1520-1537, 1543-1551 ve 1542-1543 arasında geçen olayları ele almıştır. Kanuni'nin 1534 Irak seferini Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han'da 1538 Karaboğdan seferini de Fetihnâme-i Karaboğdan' da konu etmiştir.
I. AHMED’İN TAHTI
Sultanahmet Camii mimarı Sedefkar Mehmet Ağa tarafından yapılan ahşap malzemeli taht, sedef, zümrüt, yeşim, elmas, firüze gibi değerli taşlarla, bağa (kaplumbağa kabuğu) ve kakma tekniğiyle işlenmiş. Osmanlı zevkini yansıtması açısından çok önemli bulunan 17. yy’a ait taht, Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergileniyor.
HIRKA-İ ŞERİF
Hz. Muhammed’in miraca çıkarken üzerinde olduğu kabul edilen Hırka-i Şerif, kendisinin vasiyeti üzerine Hz. Ali ve Hz. Ömer tarafından Veysel Karani’ye hediye edilmiş. 1611 yılında, padişah I. Ahmed’in talimatıyla İstanbul’a getirilen ve İslam dünyasında eşsiz değerdeki hırka, Fatih’teki Hırka-i Şerif Camii’nde.
KADEŞ ANTLAŞMASI
Bu resim yeniden boyutlandirildi. Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. Resimin orjinal ölçüleri 600x450. |
MÖ 13. yüzyıl ortalarında, Hitit İmparatorluk dönemine ait, tarihteki ilk yazılı barış antlaşması olarak bilinen Kadeş Antlaşması İstanbul Arkeoloji Müzesi kompleksindeki Eski Şark Eserleri Müzesi’nde sergileniyor.
Çin PORSELENLERİ
Topkapı Sarayı’ndaki 12 bin parçalık Çin porselenlerinin dünyada eşi yok. Bu porselenlerin saraya girişi, meraklısı olan Kanuni’nin sofrasıyla başladı. Müzede sergilenen nadide porselenlerin hepsi zamanında sarayda kullanılmış parçalar.
PİRİ REİS HARİTASI
1513’te Osmanlı amirali Piri Reis tarafından çizilen ve Avrupa ile Afrika’nın batı kıyıları ve Güney Amerika’nın doğu kıyılarını gösteren harita, dünya denizcilik tarihi açısından eşsiz bir eser. Parşömen üzerine çizilen, tek kopya olan harita Topkapı Sarayı Müzesi’nde.
OSMAN HAMDİ’NİN KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ ABDÜLMECİD’İN HAREM’DE BEETHOVEN’I
Listede dünya sanatı açısından önemli eserlerin yanı sıra ulusal kültür değerleri de var. Türk resim sanatına dair Osman Hamdi Bey’in 1906’da yaptığı, önce ‘Kaplumbağalı Adam’, daha sonra ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ (yanda) olarak anılan resim bu değerlerden en önemlisi. Halen Pera Müzesi’nde sergileniyor. Halife Abdülmecid’in resimleri hem halife hem de şehzade olması sebebiyle önem taşıyor. Özellikle ‘Harem’de Beethoven’ resmi, sarayda batılı müzisyenlerin dinlendiğini de gösteriyor. Hüseyin Avni Lifij’in, ‘Kadehli Pipolu Otoportre’si, Fikret Mualla’nın tüm eserleri, Şeker Ahmet Ali Paşa’nın ‘Otoportre’si ve ‘Orman’ resmi, Burhan Uygur’un ‘Kapı’sı, Sabri Berkel’in soyut resimleri ve Süleyman Seyyit’in ‘Dilimlenmiş Portakal’ı önemli yer tutanlar arasında.
1513’te Osmanlı amirali Piri Reis tarafından çizilen ve Avrupa ile Afrika’nın batı kıyıları ve Güney Amerika’nın doğu kıyılarını gösteren harita, dünya denizcilik tarihi açısından eşsiz bir eser. Parşömen üzerine çizilen, tek kopya olan harita Topkapı Sarayı Müzesi’nde.
OSMAN HAMDİ’NİN KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ ABDÜLMECİD’İN HAREM’DE BEETHOVEN’I
Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. |
Listede dünya sanatı açısından önemli eserlerin yanı sıra ulusal kültür değerleri de var. Türk resim sanatına dair Osman Hamdi Bey’in 1906’da yaptığı, önce ‘Kaplumbağalı Adam’, daha sonra ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ (yanda) olarak anılan resim bu değerlerden en önemlisi. Halen Pera Müzesi’nde sergileniyor. Halife Abdülmecid’in resimleri hem halife hem de şehzade olması sebebiyle önem taşıyor. Özellikle ‘Harem’de Beethoven’ resmi, sarayda batılı müzisyenlerin dinlendiğini de gösteriyor. Hüseyin Avni Lifij’in, ‘Kadehli Pipolu Otoportre’si, Fikret Mualla’nın tüm eserleri, Şeker Ahmet Ali Paşa’nın ‘Otoportre’si ve ‘Orman’ resmi, Burhan Uygur’un ‘Kapı’sı, Sabri Berkel’in soyut resimleri ve Süleyman Seyyit’in ‘Dilimlenmiş Portakal’ı önemli yer tutanlar arasında.
İSKENDER LAHDİ
MÖ 4. yy’a ait lahit, Lübnan’ın Sayda kentinde, Türk müzeciliğinin öncüsü Osman Hamdi tarafından bulundu. Her ne kadar İskender Lahdi olarak anılsa da, İskender’e değil, Sayda Kralı Abdalonymos’a ait olduğu düşünülüyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen lahit, yüksek kabartma tekniği, boyalar ve eşsiz incelikteki süslemeler nedeniyle müzenin en önemli parçası.
İZNİK ÇİNİ KANDİL
16. yy’a ait kandil, İznik çiniciliğinin en parlak örneği olduğu ve aynı zamanda yaşam kültürü hakkında bilgi verdiği için büyük önem taşıyor.İstanbul Arkeoloji Müzesi, Çinili Köşk’te sergileniyor.
SURNAME-İ VEHBİ
Lale Devri’nin en önemli minyatürcülerinden Levni tarafından yapılan surnamede, Sultan
III. Ahmet’in şehzadelerinin sünnet düğünü müthiş bir görsellikle anlatılıyor. Aynı zamanda 18. yüzyılın tüm esnaf loncaları ve eğlencelerini de belgeliyor. Topkapı Sarayı’nda.
Selçuklu Halıları
Selçuklu Halıları
1905 yılına kadar Alâeddin Camii'ni ziyaret edenlerden, Fr. Sarre de dahil olarak hiçbiri Konya halılarını fark edememiş, yüzyıllar boyunca öylece unutulup yerlerinde kalmıştır. Bu halılar, ilk defa bunları keşfeden Martin'in o zamanlar Alman konsolosluğunda görevli ve Danimarka asıllı Loytved'e, bunların çok büyük ilmi değerlerine işaret etmesiyle aydınlığa çıkıp, kısa zamanda tanınarak meşhur olmuştur. Martin, bunları ancak 1908'de yayınladığı biri text, diğeri levhalar olarak yarım metreyi aşan boyda, iki ciltlik muazzam, A History of Oriental Carpets Before 1800, (Vienna, 1908) eserinde tek renkli ve renkli olarak yayınlamış, 113. sayfada bu konuda açıklama yapmıştır.
çııİ"Burada yayınladığım fotoğrafları İsveç Prensi Wilhelm'in lütfuna borçluyum, kendisi Konya'yı ziyaretinde, ricası üzerine Vali Ferid Paşa'nın emriyle bunlar yaptırılmıştı."
Bu resimleri nasıl sağladığını anlatan nota göre (s.247'de) ise, Danimarka asıllı Alman Konsolosluğu temsilcisi Loytved'in Prens tarafından istenen fotoğraf ve suluboyaların muhafaza edilmesiyle görevlendirildiğini fakat onun kendi başına bunlardan birer kopya çıkartarak müsaade almadan Berlin'e gönderdiğini açıklamıştır. Böylece ondan bir yıl önce Fr. Sarre, üç Selçuklu halısını henüz orijinallerini görmeden ve kendi ifadesiyle Loytved' in gönderdiği fotoğraf ve resimlere göre makale halinde yayınlamış bulunuyordu.
Sarre'nin "Mittelalterliche Knüpfteppiche" adıyla Viyana'da Kunstund Kunsthandwerk dergisinde çıkan makalesi, hem bir yıl daha önceden, hem de geniş ölçüde dağıtıldığı için bu halıların çabuk tanınmasına yol açmıştır. 1909'da Seldschukische Kleinkunst kitabında aynı halıları bir daha yayınlayan Sarre'den sonra, 1914'te Bode Kühnel bu halıları Vorderasiatische Knüpfteppiche aus âlterer Zeit adlı kitaplarının ikinci baskısına almışlar, ondan itibaren de halı ilminin temeli belli olmuştur. (Martin'in kçııitabı 67 x 56 cm. ebadında iki cilt olup, text cildi 10 kg. ağırlığındadır.) Fakat ancak, Erdmann'ın çalışmalarıyla bunlar geniş ölçüde tanınabilmiştir.
Bu halılar büyük boyda olup, bir tanesi 15 m2 ölçüsüne kadar varmıştır. Renk ve dekor bakımından inanılmaz bir zenginlik gösterirler. Zemin umumiyetle koyu mavi veya kırmızıdır. Motifler açık mavi ve açık kırmızıdır.
Açık ve koyu sarı ile, bazen açık yeşil de göze çarpar. Koyu ve açık renklerin ahengi çok dinlendiricidir. Ruhu okşayan bir sükûnet meydana getirir. Pek az renk kullanılmış olmakla beraber, aynı rengin çeşitli nüanslarıyla büyük bir zenginlik etkisi uyandırılmıştır. Bunlarda en ileri resim sanatlarıyla boy ölçüşecek bir renk anlayışı kendini belli eder.
Dekorları meydana getiren motifler; baklavalar, sekiz köşeli yıldız, uçları çengellerle çevrilen sekizgenler gibi, sık sık görülen geometrik şekillerdir. Bazen geometrik şemaya uydurulmuş, bitki motiflerine de yer verilmiştir. Zemin kompozisyonu, bu sade şekillerden ibaret motiflerin, yan yana ve üst üste sıralanmasından meydana gelir. Fakat Konya Selçuklu halılarına asıl anıtsal ve karakteristik manzarasını veren geniş bordürlerindeki iri kufi yazı dekorudur. Başlangıçta uçları ok başını andıran sivri üçgenlerle nihayetlenen dik harfi bir kufi görülür. Sonraları bu, çeşitli değişmelere uğrayarak devam eder.
çııç
Kufi bordürlerde dar ve uzun kenarlar düzüne uzatılarak aralarında hiçbir bağlantı sağ'lanmamış, böylece köşeler hemen hemen boş bırakılmıştır. Daha sonraki gelişmelerde uygulanan çok başarılı köşe geçişleri yanında bunlar henüz böyle bir problemin ele alınmadığı çok iptidai, arkaik bir devrin özelliklerini göstermektedir.
Sonraları örgülü ve çiçekli Kufi bordürler halinde gelişerek 14. ve 15. yüzyıl minyatürlerinin halı tasvirlerinde, İspanya ve erken Kafkas halılarına varıncaya kadar etkisini göstermiş olan Kufi bordürleri büyük ölçüde dekoratif zenginlik sağlamıştır.
çııç1905'te Konya Alaeddin Camii'nde bulunan halıların, camiin genişletildiği 1221 yılından sonra Sultan Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılıp daha onun sağlığında buraya vakfedilmiş olmaları gerekir. Geniş mekânı kaplayacak şekilde ve 5-6 metre uzunluktaki bu büyük halılar, Selçuklu sanatının en abidevi örnekleri arasında yer almaktadır. Koyu ve açık olarak mavi ve kırmızı renkler esastır. İki ton halinde yeşil de görülür. Pek belirli olmayan kirli beyaz veya krem rengi ile daha çok konturları belirleyen koyu bir kahverengi, nadiren biraz parlak sarı, ikinci planda bunların yanında daha az yer alır. Bütün örnekler esasında geometriktir ve aynı motifler kaydırmalı eksenler halinde sıralanmış olup, geniş ölçü'deki zemine göre küçük şekillerden meydana gelmiştir.
Pek ince olmayan düğüm sıklığı m2'de seksen ile yüz bin arasında değişmektedir. Her düğümüyle Selçuklu olan bu halılar gerçekten sultani eserlerdir. 2.50, hatta 3 metre genişliğe yaklaşan bu halıların tezgâhları, büyük atölyeleri gerektirmektedir. Ancak aynı şehirdeki imalat yerlerinde yapılmış olmalıdır.
Konya Selçuklu halıları 31 Mart 1930 tarihinde dünyanın en zengin halı koleksiyonunu içinde saklayan İstanbul Süleymaniye Külliyesi Darüzziyafesinde Türk İslam Eserleri Müzesi'ne getirilmiştir. (Şimdi Sultanahmet'te İbrahim Paşa Sarayı'na taşınmıştır). Bunlar çoğu yıpranmış durumda sekiz Selçuklu halısı olup, üçü hemen hemen tamam beşi parça halindedir.
çıı
Bütün haldeki en büyük Konya halısı (2.85 x 5.50 m.) klasik Selçuklu halılarının en abidevi eseri olup, açık kırmızı zemin üzerine koyu kırmızı olarak ok başını andıran, kuvvetle üsluplanmış kartal motiflerinin kaydırılmış eksenler üzerinde sıralanmasını gösterir. Kahverengi konturlu bu örneğin uçları kancalı olup, ortası koyu mavi renkte küçük bir baklava ile dolgulanmıştır. Halıya asıl abide kuvvetini veren geniş bordur, koyu mavi üzerine açık mavi olarak beyaz konturlu iri ve dik kufi harflerden gelişme süslemelerden meydana gelmiştir. Dik üçgen başlıklı kufi harfler sarı kancalar ve kırmızı şeritlerle canlandırılmıştır. İç ve dış bordürlerde dışta mavi kare içine kırmızı, içte kırmızı kare içine mavi olarak sekizgen yıldız dolgulu küçük kareler sıralanmıştır.
İkinci Konya halısında koyu mavi zemin üzerine kırmızı yıldız dolgulu açık mavi sekiz köşeli yıldızlar dört taraftan çift şeritlerle birbirine birleştirilmiş, yıldızları bağlayan bu şeritler, iki taraftan çift kancalarla zenginleştirilmiştir. Kufiden gelişen geniş bordürde vişne çürüğü zemin üzerine kırmızı renkte dört kenarından kufi kanatlar çıkan kaseler görülür. Dar bordürler kahverengi zemin üzerine uçları kancalı sarı çengellerin çift çift bağlanmasından meydana gelmiştir. (Ebadı 3.20x2.40 m)
En büyük ölçüsü ile (6.08 x 2.46 m.) dikkati çeken üçüncü Konya halısında saman sarısı zemin üzerine basık sekizgenlerden ibaret deve tabanı denilen kırmızı bir örnek kaydırılmış eksenler halinde sıralanmıştır. Bunların içi koç başı adı da verilen kancalı dört motifle dolgulanmıştır. Halının büyüklüğüne göre dar kalan bordur kırmızı zemin üzerine ince beyaz kufiye benzer karşılıklı iki harfin kancalı bir düğümle birleşmesinden meydana gelmiş, tepesi yarım ayla taçlanmıştır. İç ve dış dar bordürler iki mavi şeritten ibarettir. Bu halının zemin örneği Çin ipek kumaşlarında da görülür.
çıı
Dördüncü Konya halısı küçük boyda olup (2.30 x 1.14 m.), koyu mora çalan kırmızı ve dar zemin üzerine açık kırmızı olarak geometrik motiflerden gelişmiş stilize çiçeklerin diyagonal sıralanıp alternatif eksenler üzerine on beş sıra halinde yerleştirilmesini gösterir. Çiçeklerin kademeli sapları bir sırada sağa, bir sırada sola kıvrılmıştır. Altıgen çiçeklerin sivri ucu iki tarafa çiçek tacı gibi kancalı olup, ortasında küçük mavi altıgen üzerine kırmızı, veya kırmızı altıgen üzerine zemin rengi ile gamalı haç biçiminde bir dolgu vardır. Halının zeminini çevreleyen mavi şeridin köşelerinde kancalı beyaz dolgular vardır. Bordur tabii kahverengi yünden zemin üzerine firuze olarak iki ayrı örnek gösteriyor. Enine gelen bordur bir karenin dört kenarından çıkan kufi kanatlarla ikinci Konya halısındaki bordüre benziyor. Uzun kenar bordüründe ise, iç içe iki yıldızın iki tarafı, yine ince kanatlarla diğeri iki tarafı kanatların ucundan içe dönük birer çengel ve tepelerinde birer küçük baklava motifi ile nihayetleniyor. Dar bordürlerde kırmızı üzerine beyaz köşeli 'S' ler sıralanmaktadır.
Büyük bir halıdan parça halinde kalan beşinci Konya halısında koyu mavi zemin üzerine açık mavi olarak etrafı yukarıya kıvrık çengelli kancalarla çevrili, bir ucu ok biçiminde nihayetlenen ve ortası çakmak denen kırmızı köşeli S dolgulu altıgenler görülür. Çiçek aslından geliştirilmiş geometrik örnek sıralanışı kendini belli eder. Kırmızı üzerine bekûfili geniş bordur kırık köşeli hatlar için de renkli yıldız dolgularla zenginleştirilmişlerdir.
İç bordürde ise, sarı zemin üzerine bir tarafı mavi, bir tarafı kırmızı, kazayağı denilen köşeli bir çiçek motifi bir aşağı bir yukarı yan yana sıralanmıştır. Fustat' ta bulunan parçalarda aynı motif değişik renklerle ve daha natüralist olarak görülür. Beyşehir'de bulunan 15. yüzyıl halısında bu motif çiçek özelliği artmış olarak tekrar ortaya çıkar. (Ebadı 90 x 0.74 m)
çııç
Altıncı Konya halısında zemin sarı olup, üzerinde koyu mavi renkte etrafı kancalı baklava motifleri sıralanmıştır. Bunlara Eli Belinde deniliyor. Alt kenarda zemin rengi birden değişerek koyu mavi olmuş, örnekler sarı rengi almıştır. Bu çizgi üzerinde yarım kalan motiflerin boşluğunu doldurmak için ortası sarı benekli koyu mavi birer baklava motifi yerleştirilmiştir.
Açık kırmızı zemin üzerine koyu kırmızı kufi bordürde iki harf ortadan birleştirilmiş ve yeşil bir ay motifi ile taçlandırmıştır. Sarı renkte kalın bir şerit, zeminle bordürü ayırmaktadır. Bu bordur örneği sarı renkte kufilerle Fustat parçalarında görülür.
1.32 x 1.23 m.(0.87 x 1.66) boyutlu iki parça halinde kalan bu Konya halısının çok yıpranmış durumda büyük bir eşi (2.26 x 1.23 m.) daha vardır. Bir kenarı ve bordürünün çoğu eksik olan bu halının rengi solmuş ve havı dökülmüştür.
ıçı
Konya Kılıçaslan kümbetinden 10 Ağustos 1928'de müzeye gelen Konya halısının zemin ve bordüründen çok küçük bir parça kalmıştır, (0.77 x 0.17 m.). Koyu mavi zemin üzerine etrafı çengellerle çevrili açık mavi renkte, içi ortası kırmızı benekli küçük kahverengi ve sarı baklava dolgulu büyük baklavaların sırlanması görülür. Bu kancalı büyük baklavaların etrafı ayrıca ortaları çakmak denen köşeli 'S' dolgulu uzun ve dar baklavalarla çevrilmiş, bunların birleşen uçları arasını bağlayan uzun altıgenlerle birlikte sekizgen bir çevre halini almıştır. Kalan kısımlardan anlaşıldığına göre, bordur bazı renk farkları ile beşinci Konya halısının bordürünü tekrarlamaktadır. Diğer Konya halılarında olduğu gibi burada da bitki ve çiçeklerden geliştirilmiş geometrik örnek, kendini belli etmektedir.
KARAHİSARİ’NİN KUR’AN’I
Hattat Ahmed Karahisari tarafından, 16. yy’da yazılan Kur’an, hat sanatının eşsiz bir örneği olarak kabul ediliyor. Sultan I. Mahmud’un vakıf mührünü taşıyan Kur’an-Kerim, 1914 yılında Ayasofya I. Mahmud Kütüphanesi’nden, Türk İslam Eserleri Müzesi’ne getirildi.
DİVANÜ LUGATİ’T TÜRK
Kaşgarlı Mahmud tarafından,Bağdat’ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça sözlük, Türkçe’nin bilinen en eski sözlüğü. Batı Asya yazı Türkçesi’nin, dünya üstündeki en önemli dil anıtı.İstanbul'daki Millet Kütüphanesi’nde korunuyor.
EFES ARTEMİS HEYKELİ
Tabiatın ve hayvanların tanrıçası, özellikle de genç kızların koruyucu anası olarak bilinen Efes Artemisi, MÖ 1. yy’a ait bir Roma eseri. Üzerindeki şekillerin bereketi, doğurganlığı ve gücü simgelediği heykel, Efes Müzesi’nde.
Bu resim yeniden boyutlandirildi. Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. Resimin orjinal ölçüleri 799x597. |
Bu resim yeniden boyutlandirildi. Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. Resimin orjinal ölçüleri 799x729. |
MÖ 4. yy’a ait lahit, Lübnan’ın Sayda kentinde, Türk müzeciliğinin öncüsü Osman Hamdi tarafından bulundu. Her ne kadar İskender Lahdi olarak anılsa da, İskender’e değil, Sayda Kralı Abdalonymos’a ait olduğu düşünülüyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen lahit, yüksek kabartma tekniği, boyalar ve eşsiz incelikteki süslemeler nedeniyle müzenin en önemli parçası.
İZNİK ÇİNİ KANDİL
16. yy’a ait kandil, İznik çiniciliğinin en parlak örneği olduğu ve aynı zamanda yaşam kültürü hakkında bilgi verdiği için büyük önem taşıyor.İstanbul Arkeoloji Müzesi, Çinili Köşk’te sergileniyor.
SURNAME-İ VEHBİ
Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. |
Lale Devri’nin en önemli minyatürcülerinden Levni tarafından yapılan surnamede, Sultan
III. Ahmet’in şehzadelerinin sünnet düğünü müthiş bir görsellikle anlatılıyor. Aynı zamanda 18. yüzyılın tüm esnaf loncaları ve eğlencelerini de belgeliyor. Topkapı Sarayı’nda.
Selçuklu Halıları
Bu resim yeniden boyutlandirildi. Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. Resimin orjinal ölçüleri 799x536. |
Selçuklu Halıları
1905 yılına kadar Alâeddin Camii'ni ziyaret edenlerden, Fr. Sarre de dahil olarak hiçbiri Konya halılarını fark edememiş, yüzyıllar boyunca öylece unutulup yerlerinde kalmıştır. Bu halılar, ilk defa bunları keşfeden Martin'in o zamanlar Alman konsolosluğunda görevli ve Danimarka asıllı Loytved'e, bunların çok büyük ilmi değerlerine işaret etmesiyle aydınlığa çıkıp, kısa zamanda tanınarak meşhur olmuştur. Martin, bunları ancak 1908'de yayınladığı biri text, diğeri levhalar olarak yarım metreyi aşan boyda, iki ciltlik muazzam, A History of Oriental Carpets Before 1800, (Vienna, 1908) eserinde tek renkli ve renkli olarak yayınlamış, 113. sayfada bu konuda açıklama yapmıştır.
çııİ"Burada yayınladığım fotoğrafları İsveç Prensi Wilhelm'in lütfuna borçluyum, kendisi Konya'yı ziyaretinde, ricası üzerine Vali Ferid Paşa'nın emriyle bunlar yaptırılmıştı."
Bu resimleri nasıl sağladığını anlatan nota göre (s.247'de) ise, Danimarka asıllı Alman Konsolosluğu temsilcisi Loytved'in Prens tarafından istenen fotoğraf ve suluboyaların muhafaza edilmesiyle görevlendirildiğini fakat onun kendi başına bunlardan birer kopya çıkartarak müsaade almadan Berlin'e gönderdiğini açıklamıştır. Böylece ondan bir yıl önce Fr. Sarre, üç Selçuklu halısını henüz orijinallerini görmeden ve kendi ifadesiyle Loytved' in gönderdiği fotoğraf ve resimlere göre makale halinde yayınlamış bulunuyordu.
Sarre'nin "Mittelalterliche Knüpfteppiche" adıyla Viyana'da Kunstund Kunsthandwerk dergisinde çıkan makalesi, hem bir yıl daha önceden, hem de geniş ölçüde dağıtıldığı için bu halıların çabuk tanınmasına yol açmıştır. 1909'da Seldschukische Kleinkunst kitabında aynı halıları bir daha yayınlayan Sarre'den sonra, 1914'te Bode Kühnel bu halıları Vorderasiatische Knüpfteppiche aus âlterer Zeit adlı kitaplarının ikinci baskısına almışlar, ondan itibaren de halı ilminin temeli belli olmuştur. (Martin'in kçııitabı 67 x 56 cm. ebadında iki cilt olup, text cildi 10 kg. ağırlığındadır.) Fakat ancak, Erdmann'ın çalışmalarıyla bunlar geniş ölçüde tanınabilmiştir.
Bu halılar büyük boyda olup, bir tanesi 15 m2 ölçüsüne kadar varmıştır. Renk ve dekor bakımından inanılmaz bir zenginlik gösterirler. Zemin umumiyetle koyu mavi veya kırmızıdır. Motifler açık mavi ve açık kırmızıdır.
Açık ve koyu sarı ile, bazen açık yeşil de göze çarpar. Koyu ve açık renklerin ahengi çok dinlendiricidir. Ruhu okşayan bir sükûnet meydana getirir. Pek az renk kullanılmış olmakla beraber, aynı rengin çeşitli nüanslarıyla büyük bir zenginlik etkisi uyandırılmıştır. Bunlarda en ileri resim sanatlarıyla boy ölçüşecek bir renk anlayışı kendini belli eder.
Dekorları meydana getiren motifler; baklavalar, sekiz köşeli yıldız, uçları çengellerle çevrilen sekizgenler gibi, sık sık görülen geometrik şekillerdir. Bazen geometrik şemaya uydurulmuş, bitki motiflerine de yer verilmiştir. Zemin kompozisyonu, bu sade şekillerden ibaret motiflerin, yan yana ve üst üste sıralanmasından meydana gelir. Fakat Konya Selçuklu halılarına asıl anıtsal ve karakteristik manzarasını veren geniş bordürlerindeki iri kufi yazı dekorudur. Başlangıçta uçları ok başını andıran sivri üçgenlerle nihayetlenen dik harfi bir kufi görülür. Sonraları bu, çeşitli değişmelere uğrayarak devam eder.
çııç
Kufi bordürlerde dar ve uzun kenarlar düzüne uzatılarak aralarında hiçbir bağlantı sağ'lanmamış, böylece köşeler hemen hemen boş bırakılmıştır. Daha sonraki gelişmelerde uygulanan çok başarılı köşe geçişleri yanında bunlar henüz böyle bir problemin ele alınmadığı çok iptidai, arkaik bir devrin özelliklerini göstermektedir.
Sonraları örgülü ve çiçekli Kufi bordürler halinde gelişerek 14. ve 15. yüzyıl minyatürlerinin halı tasvirlerinde, İspanya ve erken Kafkas halılarına varıncaya kadar etkisini göstermiş olan Kufi bordürleri büyük ölçüde dekoratif zenginlik sağlamıştır.
çııç1905'te Konya Alaeddin Camii'nde bulunan halıların, camiin genişletildiği 1221 yılından sonra Sultan Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılıp daha onun sağlığında buraya vakfedilmiş olmaları gerekir. Geniş mekânı kaplayacak şekilde ve 5-6 metre uzunluktaki bu büyük halılar, Selçuklu sanatının en abidevi örnekleri arasında yer almaktadır. Koyu ve açık olarak mavi ve kırmızı renkler esastır. İki ton halinde yeşil de görülür. Pek belirli olmayan kirli beyaz veya krem rengi ile daha çok konturları belirleyen koyu bir kahverengi, nadiren biraz parlak sarı, ikinci planda bunların yanında daha az yer alır. Bütün örnekler esasında geometriktir ve aynı motifler kaydırmalı eksenler halinde sıralanmış olup, geniş ölçü'deki zemine göre küçük şekillerden meydana gelmiştir.
Pek ince olmayan düğüm sıklığı m2'de seksen ile yüz bin arasında değişmektedir. Her düğümüyle Selçuklu olan bu halılar gerçekten sultani eserlerdir. 2.50, hatta 3 metre genişliğe yaklaşan bu halıların tezgâhları, büyük atölyeleri gerektirmektedir. Ancak aynı şehirdeki imalat yerlerinde yapılmış olmalıdır.
Konya Selçuklu halıları 31 Mart 1930 tarihinde dünyanın en zengin halı koleksiyonunu içinde saklayan İstanbul Süleymaniye Külliyesi Darüzziyafesinde Türk İslam Eserleri Müzesi'ne getirilmiştir. (Şimdi Sultanahmet'te İbrahim Paşa Sarayı'na taşınmıştır). Bunlar çoğu yıpranmış durumda sekiz Selçuklu halısı olup, üçü hemen hemen tamam beşi parça halindedir.
çıı
Bütün haldeki en büyük Konya halısı (2.85 x 5.50 m.) klasik Selçuklu halılarının en abidevi eseri olup, açık kırmızı zemin üzerine koyu kırmızı olarak ok başını andıran, kuvvetle üsluplanmış kartal motiflerinin kaydırılmış eksenler üzerinde sıralanmasını gösterir. Kahverengi konturlu bu örneğin uçları kancalı olup, ortası koyu mavi renkte küçük bir baklava ile dolgulanmıştır. Halıya asıl abide kuvvetini veren geniş bordur, koyu mavi üzerine açık mavi olarak beyaz konturlu iri ve dik kufi harflerden gelişme süslemelerden meydana gelmiştir. Dik üçgen başlıklı kufi harfler sarı kancalar ve kırmızı şeritlerle canlandırılmıştır. İç ve dış bordürlerde dışta mavi kare içine kırmızı, içte kırmızı kare içine mavi olarak sekizgen yıldız dolgulu küçük kareler sıralanmıştır.
İkinci Konya halısında koyu mavi zemin üzerine kırmızı yıldız dolgulu açık mavi sekiz köşeli yıldızlar dört taraftan çift şeritlerle birbirine birleştirilmiş, yıldızları bağlayan bu şeritler, iki taraftan çift kancalarla zenginleştirilmiştir. Kufiden gelişen geniş bordürde vişne çürüğü zemin üzerine kırmızı renkte dört kenarından kufi kanatlar çıkan kaseler görülür. Dar bordürler kahverengi zemin üzerine uçları kancalı sarı çengellerin çift çift bağlanmasından meydana gelmiştir. (Ebadı 3.20x2.40 m)
En büyük ölçüsü ile (6.08 x 2.46 m.) dikkati çeken üçüncü Konya halısında saman sarısı zemin üzerine basık sekizgenlerden ibaret deve tabanı denilen kırmızı bir örnek kaydırılmış eksenler halinde sıralanmıştır. Bunların içi koç başı adı da verilen kancalı dört motifle dolgulanmıştır. Halının büyüklüğüne göre dar kalan bordur kırmızı zemin üzerine ince beyaz kufiye benzer karşılıklı iki harfin kancalı bir düğümle birleşmesinden meydana gelmiş, tepesi yarım ayla taçlanmıştır. İç ve dış dar bordürler iki mavi şeritten ibarettir. Bu halının zemin örneği Çin ipek kumaşlarında da görülür.
çıı
Dördüncü Konya halısı küçük boyda olup (2.30 x 1.14 m.), koyu mora çalan kırmızı ve dar zemin üzerine açık kırmızı olarak geometrik motiflerden gelişmiş stilize çiçeklerin diyagonal sıralanıp alternatif eksenler üzerine on beş sıra halinde yerleştirilmesini gösterir. Çiçeklerin kademeli sapları bir sırada sağa, bir sırada sola kıvrılmıştır. Altıgen çiçeklerin sivri ucu iki tarafa çiçek tacı gibi kancalı olup, ortasında küçük mavi altıgen üzerine kırmızı, veya kırmızı altıgen üzerine zemin rengi ile gamalı haç biçiminde bir dolgu vardır. Halının zeminini çevreleyen mavi şeridin köşelerinde kancalı beyaz dolgular vardır. Bordur tabii kahverengi yünden zemin üzerine firuze olarak iki ayrı örnek gösteriyor. Enine gelen bordur bir karenin dört kenarından çıkan kufi kanatlarla ikinci Konya halısındaki bordüre benziyor. Uzun kenar bordüründe ise, iç içe iki yıldızın iki tarafı, yine ince kanatlarla diğeri iki tarafı kanatların ucundan içe dönük birer çengel ve tepelerinde birer küçük baklava motifi ile nihayetleniyor. Dar bordürlerde kırmızı üzerine beyaz köşeli 'S' ler sıralanmaktadır.
Büyük bir halıdan parça halinde kalan beşinci Konya halısında koyu mavi zemin üzerine açık mavi olarak etrafı yukarıya kıvrık çengelli kancalarla çevrili, bir ucu ok biçiminde nihayetlenen ve ortası çakmak denen kırmızı köşeli S dolgulu altıgenler görülür. Çiçek aslından geliştirilmiş geometrik örnek sıralanışı kendini belli eder. Kırmızı üzerine bekûfili geniş bordur kırık köşeli hatlar için de renkli yıldız dolgularla zenginleştirilmişlerdir.
İç bordürde ise, sarı zemin üzerine bir tarafı mavi, bir tarafı kırmızı, kazayağı denilen köşeli bir çiçek motifi bir aşağı bir yukarı yan yana sıralanmıştır. Fustat' ta bulunan parçalarda aynı motif değişik renklerle ve daha natüralist olarak görülür. Beyşehir'de bulunan 15. yüzyıl halısında bu motif çiçek özelliği artmış olarak tekrar ortaya çıkar. (Ebadı 90 x 0.74 m)
çııç
Altıncı Konya halısında zemin sarı olup, üzerinde koyu mavi renkte etrafı kancalı baklava motifleri sıralanmıştır. Bunlara Eli Belinde deniliyor. Alt kenarda zemin rengi birden değişerek koyu mavi olmuş, örnekler sarı rengi almıştır. Bu çizgi üzerinde yarım kalan motiflerin boşluğunu doldurmak için ortası sarı benekli koyu mavi birer baklava motifi yerleştirilmiştir.
Açık kırmızı zemin üzerine koyu kırmızı kufi bordürde iki harf ortadan birleştirilmiş ve yeşil bir ay motifi ile taçlandırmıştır. Sarı renkte kalın bir şerit, zeminle bordürü ayırmaktadır. Bu bordur örneği sarı renkte kufilerle Fustat parçalarında görülür.
1.32 x 1.23 m.(0.87 x 1.66) boyutlu iki parça halinde kalan bu Konya halısının çok yıpranmış durumda büyük bir eşi (2.26 x 1.23 m.) daha vardır. Bir kenarı ve bordürünün çoğu eksik olan bu halının rengi solmuş ve havı dökülmüştür.
ıçı
Konya Kılıçaslan kümbetinden 10 Ağustos 1928'de müzeye gelen Konya halısının zemin ve bordüründen çok küçük bir parça kalmıştır, (0.77 x 0.17 m.). Koyu mavi zemin üzerine etrafı çengellerle çevrili açık mavi renkte, içi ortası kırmızı benekli küçük kahverengi ve sarı baklava dolgulu büyük baklavaların sırlanması görülür. Bu kancalı büyük baklavaların etrafı ayrıca ortaları çakmak denen köşeli 'S' dolgulu uzun ve dar baklavalarla çevrilmiş, bunların birleşen uçları arasını bağlayan uzun altıgenlerle birlikte sekizgen bir çevre halini almıştır. Kalan kısımlardan anlaşıldığına göre, bordur bazı renk farkları ile beşinci Konya halısının bordürünü tekrarlamaktadır. Diğer Konya halılarında olduğu gibi burada da bitki ve çiçeklerden geliştirilmiş geometrik örnek, kendini belli etmektedir.
KARAHİSARİ’NİN KUR’AN’I
Hattat Ahmed Karahisari tarafından, 16. yy’da yazılan Kur’an, hat sanatının eşsiz bir örneği olarak kabul ediliyor. Sultan I. Mahmud’un vakıf mührünü taşıyan Kur’an-Kerim, 1914 yılında Ayasofya I. Mahmud Kütüphanesi’nden, Türk İslam Eserleri Müzesi’ne getirildi.
DİVANÜ LUGATİ’T TÜRK
Bu resim yeniden boyutlandirildi. Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. Resimin orjinal ölçüleri 799x650. |
Kaşgarlı Mahmud tarafından,Bağdat’ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça sözlük, Türkçe’nin bilinen en eski sözlüğü. Batı Asya yazı Türkçesi’nin, dünya üstündeki en önemli dil anıtı.İstanbul'daki Millet Kütüphanesi’nde korunuyor.
EFES ARTEMİS HEYKELİ
Tabiatın ve hayvanların tanrıçası, özellikle de genç kızların koruyucu anası olarak bilinen Efes Artemisi, MÖ 1. yy’a ait bir Roma eseri. Üzerindeki şekillerin bereketi, doğurganlığı ve gücü simgelediği heykel, Efes Müzesi’nde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder