29 Eylül 2011 Perşembe

mason listesi

H. AKGÜN OKAY, KADIR
H. CEM TANER,
H. CENGİZ TURGAY, MEHMET CEMİL
H. ENDER BERKE, GALIP KEMAL
H. HÜSAMETTİN BEYAZIT, CEMAL
H. MURAD GEYİMCİ, ETEM
H. MURAT ATAY, İ. KEMAL
H. SERDAR KAÇAR, MUSTAFA
H. SİNAN TEREK,
H. SUAT ARSLAN, MUSTAFA
H. VURAL YILDIRIM, HAMIS
H.AHMET BALİ, YUNUS
H.AHMET MADEN, NURETTIN
H.AHMET USER, IBRAHIM
H.ALPARSLAN AKSUN, SELIM
H.ARSLAN SARSAR, MEHMET

çeşitli hazine çubukları



not:Arkadaşlar görüldüğü gibi bu çubukların yapımında size lazım olacak olan en basit malzeme elektrikçiden alacağınız en kalın bakır bir tel bunu resimdeki gibi kıvırın resimdeki gibi elle tutun tutarken gevşek olmasını sağlayın rahat bir şekilde dönsün ,göğüs hizasına yakın gelecek şekilde sabit tumaya çalışın sonrada bildiğiniz boşlukların üzerinde denemeler yapın boşluklarda çarpı yapar kendinizi bunda profesyönelleştirmeye çalışın bıkmadan denmeye devam edin kolay gelsin....

Radyestezi kelimesi, İngilizler de dowsing kelimesi kullanırlar.
Radyestezi Medyumu ve Kullanılan Aletler
Radyestezi medyumu ve hedef arasında, radyestezik tepkiler göstermek şartıyla bir gösterge vazifesi gören radyestezik aletler oldukça çok çeşitlidir. Bunları başlıca iki ana sınıfa ayırabiliriz:
1- Radyestezi Çubukları (çatal ağaç,LL çubuklar.)
2- Sarkaçlar (pandül, pandule, pendelum)
Radyestezi çubukları içerisinde en klasik olanı, çatallı fındık dalından yapılanıdır. Fındık ağacı, majik özelliklere sahip olduğuna inanılan ve tılsımlar, nazarlıklar yapmada kullanıldığı için tercih edilmiş olabilirler. Fakat günümüzde balinanın ağzındaki süzgeç çubuklarından, plastik, tel daha ziyade bakır ve metal olan çubuklar radyestezi çubuğu olarak kullanılmaktadır. Çatallı çubuk yerine, köşeli metal çubuklar ya da düz esnek bir çubuk, hatta bunların en hassas özelliğine sahip bulunan köşeli metal çubuklar da kullanılabilir. Çatallı çubuklar, bunları tutma şekilleri de çok çeşitlidir. Genellikle yapılan uygulamalarda ise, avuçlar yukarı bakacak yönde, çatallı dalın ya da çubuğun her iki kanadı dış tarafa doğru açılarak çok sıkmadan tutulur. Çubuğu yere doğru paralel ve ucu ileriye doğru bakar bir biçimde tutabileceğimiz gibi, ucunu yukarı tarafa yönelterek de tutabiliriz. Mühim olan, çubuğun ucunun yukarı tarafa kalkarak veya aşağı tarafa eğilerek aranan hedefe yönelik bir tepki göstermesidir. Radyestezistler, bu tepkiyi elde etmek açısından hareket halinde olurlar. Ya yürüme şeklini seçerler, ya dönerler veya ritmik beden hareketi yaparlar. Çatallı çubuğu diğer aletlerden ayıran bir özelliği de nötr durumuna kendiliğinden dönmeme özelliğidir. Her radyestezik tepki ertesinde tekrar ayarlanması gerekir.

ÇUBUKLAR HAKKINDA TECRÜBELER-
LL ŞEKLİNDE uzun kenarı 40 cm kısa kenarı 13 cm olmalı
-
boşluklarda harika diye bililinir benim çok kullandıgım çubuktur
boşlukta çarpı yapar ama hiçbir zaman çubuklara bişey temas ettirmediginiz zaman çubuk boşluk bulur,
buradaki ince çizgiyi atlamayınız bakınız burada çubuklarının tutma yerine kesinlikle birşey koymayınız
diyelimki bir boşluk buldunuz boşlugun enini boyunu çıkarmayı çok iyi çıkarırsanız bundan sonra
bu boşlugun içerisinde bizim aradıgımız metallerden varmı diye bakacaksanız bakınız burada çok önemli bir tecrübe verecem hangi metalden arıyorsanız

İNSANIN SOL ELİ NEGATİF SAG ELİ POZİTİFTİR İYİ BİR ÇUBUKÇU BUNU İYİ BİLİR

aramak istediginiz metalden küçük bir parçayı sağ elinize alınız o zaman bu boşlugun üzerinde gezmeye başlayınız bu elinizdeki metalden varsa çubuklar tam bu noktada çarpı yapar ama iş bunlada bitmez  şunu açıkça ifade edeyimki bu piyasada satılan cihazların yüzde seksenini bu çubuk sollar tabiki çubuklar herkeste çalışmaz tecrübe lazım

BAKIR ÇUBUKLARIN AVANTAJLARI KADAR DEZ AVANTAJLARIDA VAR
minarelden etkilenir
bazen metal ayırmada yanılmaları vardır
öyle çok uzaktan metal çekimi alamazsınız
bugünlük bu kadar


degrli arkadaşlar size bir soru
neden arazide altın metalin herkes çekimini alamaz
bu metalin size bazı özelliklerini sıralamak istiyorum
-bu metalin mıklatıslanma özelligi yoktur
-bu metalin oksiti yoktur
-toprak üzerine digermetaller gibi bakır bronz gümüş gibi oksitten oluşan gaz salınımı yapmaz
-bu metal toprakta uyur
-hiçbir alantarama çubukları bunu toprakta çekim yaparak bulamaz
-öyle işte 3 metrede 4 metrede benim cihazım çeker diyenlere benim naçizane fikrim inanmayınız
-ister vlf ister pi sistem ister gpr ler vs. hiçbiri bu metali metrelerce derinliklerde bulamaz  önemli bir bronzu bir bakırı bir gümüşü bulur ama toprakta yatan bu metali bulamaz bu yazdıklarımı tecrübe etmek isteyen araziye gömsün 3 adet bilezigi bir denesin yeryüzünde metallere çarpan frekansları yutan tek metal altındır ancak yüzeye yakın olan metalleri yakalayabilirsiniz

bakınız bu yazdıklarımı kendi cihazlarınızla deneyiniz topraga gömüp deneyiniz vede bu cihazların ne aramak için yapıldıklarını anlayınız araziye gömmeden anlayamazsınız yalnız altının saflıgı azaldıkça derinligi artar..

Bizde ise çatal çubukla su bulma olarak biliniyor.
Dünyada birçok ülkede yüzyıllardan beri kullanılan bir yöntem. Yine bir çok ülkede dernekleri ve federasyonları mevcut. Bizde maalesef yok. Bizde bu işe inanan da maalesef pek yok. Avrupalı bilim olarak kabul etmiş, üniversitelerde kürsüleri açılmış. Rusya'da bu yöntemle altın arama yöntemleri üniversiteler tarafından geliştirilmiş. Bizde ise bilim adamları bunu su büyücülüğü olarak kabul ediyor.
Büyücülüğe inanan bilim adamı olur mu? Ama burası Türkiye. Burada oluyor. Bilim büyücülüğü kabul ediyor fakat yöntemi bir türlü bilimsel görmüyor. ben bunu bilim adamlarının önyargılı oluşlarına bağlıyorum. Yoksa bilim önyargılı olamaz.
Bana göre Radyestezi ışınım duyarlılık ya da radyasyon duyarlılık falan değildir. bana göre radyestezi, gönülden çıkıp, doğanın, bütünün bilgisine ulaşmaktır. Radyastezi bir trans halidir, bir sezgidir. Radyastezi, bir insanın kendi manyetizmasını diğer manyetik alanlarla etkileştirmesi sanatıdır. Çubuk sadece göstergedir. Maharet insanda ve insanın özündedir. Yeter ki biz özümüzdeki bu yeteneklerimizi ortaya çıkarmasını bilelim. yani kendimizi bilelim.

Sarkaç ve çatal çubuk kullanırken deneyci, kendi kendine telkin yapmamalıdır,
Kolda ; saat, bilezik parmakta yüzük gibi takılar tanık vazifesini göreceğinden yanlışlığa neden olur,
Fırtına, yağmur LL çubuğun elektriğini havaya boşaltacağından, bu hava şartlarında çalışılmamalıdır. Hava elektrik ve iyon yüklü olacaktır. Bu nedenle deneyci sakin ve güneşli günleri seçmelidir. Sonuçtan emin olmak için, bu işlemleri birkaç gün ve günün çeşitli saatlerinde tekrarlanmalıdır.
Sinirlilik, kızgınlık, vücut ve zihin yorgunluğu, vaktin kısalığı gerçek anlamda hatalara sebebiyet verir.
Vaktinde ve yeterince yemek yemeli, kahvaltı yapmak v.b. hususlara dikkat etmek gerekir.
Deney sırasında, zihnin bir şeyle uğraşır olması, tertip seri sayısının yanlış hesap edilmesi gibi hatalara neden olur.
Deneycinin yanında , aşırı hareket, yüksek ses, rahatsız eden kokular da ölçme esnasında dikkatini dağıtır ve yanlış ölçüm yapar,



USTA BİR RADYESTEZİST OLABİLMEK İÇİN; KENDİ VÜCUT VE ZİHİN SAĞLIĞINDAN, GİYİM SAĞLIĞINA, SAĞLIKLI SAKİN GÜN SEÇİMİNDEN, SAĞLIKLI BESLENME VE DÜZENLİ UYKUYA V.B. KURALLARA ÖZEN GÖSTERMEK GEREKİR.
BİLGİSEL DOWSİNG ve GENELDE DOWSİNG ÜZERİNE 15 ÖĞÜT

1.Neyi araştırıyorsanız beyninizde; kuvvetlice, üzerinde yoğunlaşarak, konsantre olarak düşünün.
2.Soracağınız soruyu uygun sözcükle,EVET / HAYIR / OLABİLİR cevabı alacak şekilde ifade ediniz. Gerek duyarsanız sorunuzu kısımlara ayırıp, ayrı ayrı sorun. Hem soruları, hem de alınan cevapları yazmak yararlı olur.
3.Üslubunuzdan, yazış tarzınızdan emin olunuz. Ne için, ne amaçla soruyorsun? Bu soruya ne cevap alıyorsun? Tek bir sözcük anlamı değiştirebilir. Sorular harfi harfine alınır. ( Tek soru sor,, cevabını al, emin ol. Bir soruyu sorar4ken kafandan aynı anda başka soru geçirme.)
4.Orijinal cevabı kabul et. ( İlk aldığın cevap ) Soruyu tekrarlamanın etkisiyle, istemediğin cevap yerine başka cevap alırsın.
5.Eğer cevap alırken, işin içine şüphe karıştırdığınızı düşünüyorsanız,sizin yerinize başkası yapsın.
6.Bir diğer soruya geçmeden önce, birinci sorunuza net cevabı alınız. Böylece bir sorunun cevabının, diğer sorunun cevabının üstüne gelmesine ( yani bir soruya cevap alacağın yerine, ikinci sorunun cevabını alma durumunu önlersin.) engel olursunuz.Yani bir soruyu sor, cevabını al. Aletini dinlendir. Sonra yeniden başla.
7.Diğer bir kaynaktan edinebileceğin bilgilere ilişkin sorular sorma. Bunlar öğrenme amacına hizmet için iyi bir araçtır, ancak..
8.Bir soruyu ifade etmek için yeterince bilgin olmadığı zaman, kişinin beyninin çubuğuna sormasıyla sağlanan bilgi, en iyi kabul edilebilir bilgidir.
9.‘’Kişisel dokunulmazlığın, gizliliğin saldırısı, akını’’ olarak adlandırdığımız bazı durumlar vardır. Bazı hallerde ilk sorunuz, istediğiniz bilgiyi elde etmek için sormak durumunda olduğunuz soru olmalıdır. Farkında olmadığınız çok iyi bir sebep olabilir. Bu durum, özellikle, siz topluluk içinde çalışıyorken doğrudur.
10.Yorulmaya başladığınız zamanı bilmelisiniz. Saçma cevaplar almaya başlarsanız, uzunca bir ara vererek dinlendikten sonra devam ediniz.
11.Herhangi birisi sizi sıkıyorsa, oradan ayrılmasını istemek konusunda tereddüt etme. Eğer cevaplama konusunda kendinizi kişisel olarak kötü hissediyorsanız hayır deymelisiniz.
12.Geleceğin dowsing’i muhtemelen bugünün elverişli olan bilgisine dayandırılacaktır. Topluluklar ve olaylar değişir, bu nedenle bazı şeyleri aklında tut.
13.Hırs ve aç gözlülük için olmayan, ihtiyaç olan şeyler için dowse yap, çok başarılı olacaksın.

toplamı 6666 adet olan allah kelamları

Soru 1 : Kur’an’ı Kerim kaç yılda inmiş, tamamlanmıştır?
Cevap : Kur’an’ı Kerim 22 sene, 2 ay, 22 günde inmiştir.
Soru 2 : Allah(c.c.)’ın dilediği şeyleri Peygamberlerine bildirmesine ne denir?
Cevap : Vahy denir.
Soru 3 : Kur’an’ı Kerim’de bulunan, adetleri 114 tane olan müstakil bölümlerine ne denir?
Cevap : Sure ismi verilir.
Soru 4 : Kur’an’ı Azimüşşan’da bulunan sureleri meydana getiren cümlecik yada bir kaç kelimeden oluşan,
6666 adet varolan Allah kelamlarına ne ad verilir?
Cevap : Ayet denir.
Soru 5 : Kur’an’ı Kerim tek kitap olduğu gibi, tek ciltte toplanmıştır. Kur’an’ı Kerim’in sayfalarını toplayan
cilde verilen ve yalnız Kur’an’a ait olan özel isme ne denir?
Cevap : Mushaf adı verilir.
Soru 6 : Kur’an’ı Kerim ayet ayet, sure sure inerken o gün için mevcut bulunan kemik parçası veya düz,
yassı olan şeyler üzerine yazılırdı. Daha sonra tek bir kitap haline getirildi.
İşte yüce kitabımızı ilk olarak kim zamanında ve nasıl Mushaf haline getirildi?
Cevap : Hz. Ebu Bekir zamanında Zeyd b. Sabit tarafından Mushaf haline getirildi.
Soru 7 : Kur’an’ı Kerim insan gücünün imkan verdiği ölçüde anlamayı gaye edinen ve geniş şekilde açıklayan,
gerektiğinde yorumlayan eserlere ne ad verilir?
Cevap : Tefsir denir.
Soru 8 : Tefsir yapan alime ne ad verilir?
Cevap : Müfessir adı verilir.
Soru 9 : Tefsir çeşitleri kaçtır ve nelerdir?
Cevap : Tefsir çeşitleri ikidir;
a- Rivayet tefsiri : Ayet ve hadislerle açıklama yapılan tefsirlerdir.
b- Dirayet tefsiri : Ayet, hadis ve akli, felsefi, güncel yorumlarla yapılan tefsirdir.
Soru 10: Ayeti celilelerin mana ve ilahi işaretlerini, insan aklının imkanı ölçüsünde yapılan tercümelere ne ad verilir?
Cevap : Meal adı verilir.
Soru 11: Kur’an’ı Kerim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e nerede ve ne zaman nazil olmaya başlandı?
Cevap : Mekke yakınlarında Hira mağarasında, 610 yılı Ramazan ayında nazil olmaya başladı.
Soru 12: Allah (c.c.)’ın varlığını ve birliğini, doğmadığını ve diğer özelliklerini özlü bir
şekilde anlatan ve buna kısaca Tevhit suresi denilen surenin adı nedir?
Cevap : İhlas suresi
Soru 13: Hz. Muhammed (s.a.v.)’e Nur dağında inmeye başlayan ve 23 senede tamamlanan, Arapça olarak indirilen
ve tevatür yoluyla bize ulaşan, okunması dahi ibadet olan, dünyevi ve uhrevi tüm meseleleri bildiren,
Allah (c.c.)’ın kelamına ne ad verilir?
Cevap : Kur’an’ı Kerim denir.
Soru 14: Kur’an’ı Kerim’de bir takım ayetler vardır ki; bunlardan birini okuyan veya işiten her mükellef için secde
etmek vaciptir. Bu secdeye ne ad verilir ve Kur’an’da kaç defa zikredilmiştir?
Cevap : Tilavet secdesi denir ve Kur’an’da 14 defa zikredilmiştir.
Soru 15: Peygamber efendimiz (s.a.v.)’in 13 yıllık Mekke döneminde ve 10 yıllık Medine hayatında Kur’ân’ı Kerim’in
tamamı indirilmiştir. Mekke ve Medine yaşantısında bildirilen surelere verilen isim nedir?
Cevap : Mekke döneminde inen surelere MEKKİ, Medine döneminde inen surelere MEDENİ sure adı verilir.
Soru 16: Kur’an’ı Kerim’de hakkında en çok ayet inen kavim hangisidir?
Cevap : İsrail oğulları.
Soru 17: Kur’an’ı Kerim’deki ilk surenin ismi nedir?
Cevap : Fatiha suresi.
Soru 18: Kur’an’ı Kerim’deki son sure hangisidir?
Cevap : Nas suresi.
Soru 19: Kur’an’ı Kerim’in kalbi olarak zikredilen surenin ismi nedir?
Cevap : Ya-sin suresi.
Soru 20: Kur’an’ı Kerim’deki en uzun sure hangisidir?
Cevap : Bakara suresi.
Soru 21: Kur’an’ı Kerim’deki en kısa sure hangisidir?
Cevap : Kevser suresidir.
Soru 22: Kur’an’ı Kerim’de besmele kaç defa zikredilmiştir?
Cevap : 114 defa.
Soru 23: Kur’an’ı Kerimde ismi geçen sahabe kimdir?
Cevap : Hz. Zeyd (r.a.).
Soru 24: Hurf’u Seb’a nedir?
Cevap : Kur’an’ı Kerim’in yedi harf üzerine inmesidir.
Soru 25: Kur’an’ı Kerim’in hangi suresinin her ayetinde “ALLAH” kelimesi vardır?
Cevap : Mücadele suresi.
Soru 26: Allah (c.c.) kelimesi Kur’an’da kaç defa zikredilmiştir?
Cevap : 2697 defa.
Soru 27: Kur’an’ı Kerim’de tek ismi zikredilmiş kadın kimdir?
Cevap : Hz. Meryem.
Soru 28: Kur’an’ı Kerim’in son inen ayeti hangi surenin kaçıncı ayetidir?
Cevap : Maide suresinin 3. Ayetidir.
Soru 29: Kur’an’ı Kerim’de surelerin başında besmele vardır. Ama bir surenin başında besmele yoktur.
Hangi surenin başında besmele yoktur?
Cevap : Tevbe suresi.
Soru 30: Hangi surede besmele iki defa zikredilmiştir?
Cevap : Neml suresi.
Soru 31: Kur’an’ı Kerim’i tefsir eden alimlerimizden üç tanesinin ismini yazınız.
Cevap : Ömer Nasuhi Bilmen, Seyyit Kutup, Bursalı İsmail Hakkı, Muhammet Ali Sabuni, Mevdudi,
Mahmut Ustaosmanoğlu, Elmalılı Hamdi Yazır, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi.
Soru 32: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e göre hangi sureyi okumak Kur’an’ı Kerim’in üçte birini okumaya bedeldir?
Cevap : İhlas suresi.
Soru 33: Kur’an’ı Kerim’de konuştuğundan bahsedilen böcek hangisidir?
Cevap : Karınca.
Soru 34: Kur’an’ı Kerim’i usulüne göre okumayı belirleyen kuralların tümüne ne ad verilir?
Cevap : Tecvit.
Soru 35: Sahabeler karşılaştıklarında ve ayrılacakları zaman birbirlerine devamlı olarak okudukları bir sure vardı.
İmamı Şafi hazretleri “Kur’an’dan sadece bu sure nazil olsaydı, insanlara dünya ve ahiret mutluluğu için
yeterdi.” Diyerek manasını ve önemini anlattığı bu surenin ismini ve manasını söyleyiniz.
Cevap : Asr suresi. Manası; “Asra yemin olsun ki, muhakkak insanlar hüsran içindedir (zarardadır).
Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bunların dışındadır.”
Soru 36: Kur’an’ı Kerim Peygamber Efendimize nerede ve ne zaman nazil olmaya başlamıştır?
Cevap : Mekke yakınlarında Hira mağarasında, 610 yılı Ramazan ayında nazil olmaya başlamıştır.
Soru 37: Ayet el Kürsi hangi surededir?
Cevap : Bakara suresinde.
Soru 38: Allah’ü Teala kimin suçsuz olduğuna dair ayet indirmiştir?
Cevap : Hz. Aişe (r.anh.).
Soru 39: Hüküm ayetleri Mekke’de mi yoksa Medine’de mi nazil olmuştur?
Cevap : Medine’de.
Soru 40: Kur’an’ı Kerim’de kaç cüz vardır?
Cevap : 30 cüz.
Soru 41: Kur’an’ı Kerim’deki en uzun ayet hangisidir?
Cevap : Bakara suresi 282. Ayetidir.
Soru 42: Kur’an’ı Kerim’in ilk okunduğu mescit hangisidir?
Cevap : Medine’de “Beni Zerik” mescidi.
Soru 43: Kur’an’ı Kerim’de “Cennet” kelimesi kaç defa zikredilmiştir?
Cevap : 66 defa.
Soru 44: Kur’an’ı Kerim’de “cehennem” kelimesi kaç defa zikredilmiştir?
Cevap : 126 defa.
Soru 45: Bakara suresinden sonra hangi sure gelir?
Cevap : Al-i İmran suresi.
Soru 46: Mekke’de Kur’an’ı Kerim’i ilk kez açıktan okuyan kimdir?
Cevap : Abdullah bin Mesut (r.a.).
Soru 47: Kur’an’ı Kerim’e göre insanlar ve cinler niçin yaratıldı?
Cevap : Yalnız Allah’a kulluk etmeleri için.
Soru 48: Kur’an’ı Kerim’de en yüce sure hangisidir?
Cevap : Fatiha suresi.
Soru 49: Kur’an’ı Kerim hangi halife zamanında “Mushaf” halinde toplandı?
Cevap : Hz. Ebu Bekir (r.a.).
Soru 50: Kur’an’ı Kerim hangi halife zamanında çoğaltılıp dağıtıldı?
Cevap : Hz. Osman (r.a.).
Soru 51: Kitap, Furkan, Mushaf, Bürhan, Hablullah, Hablülmetin, Kelamullah, Zikr, Hüda, Nur,
Şifa hangi kutsal kitabın isimleridir?
Cevap : Kur’an’ı Kerim’in.
Soru 52: “Hepiniz topyekün Allah’ın ipine sarılın, ayrı ayrı olmayın”. Ayette geçen “Allah’ın ipi” tabirinden kastedilen nedir?
Cevap : Kur’an, Kur’an hükümleri, Mesajullah.
Soru 53: Halife Hz. Ebu Bekir’in emriyle kitap haline getirilen Kur’an’ı Kerim’i toplama komisyonunun başkanı olan
sahabe kimdir?
Cevap : Hz. Zeyd bin Sabit.
Soru 54: Kur’an’ı Kerim’de din kelimesi hangi manada kullanılmıştır?
Cevap : Ceza, mükafat, hüküm, hesap.
Soru 55: Fatiha suresinde sapanlar olarak nitelendirilenler kimlerdir?
Cevap : Hıristiyanlar.
Soru 56: Hz. Ömer Rasülullah’ın arkasında namaz kılarken hangi ayet okunurken hiddete kapılarak yüksek sesle
“Ben orada olsaydım, mutlaka Firavunun boynunu vururdum” demiştir?
Cevap : Naziat suresi.
Soru 57: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendisine Fussulet suresini okurken sarılıp etkilenen ve İslam’ı kabul ederim
korkusuyla, eliyle Peygamber (s.a.v.)’in ağzını kapayarak; “Aramızdaki yakınlık adına rica ederim,
daha okuma” diyen kişi kimdir?
Cevap : Utbe b. Rabia.
Soru 58: Tebuk seferine katılmadığı için Peygamberimiz (s.a.v.) ve ashabın kendisiyle (hakkında ayet nazil oluncaya kadar)
50 gün konuşmadığı sahabe kimdir?
Cevap : Kab b. Malik.
Soru 59: İfk hadisesini açığa çıkaran ayet hangisidir?
Cevap : Nur suresi ayet 11 ve 12.
Soru 60: Bildiğiniz gibi Kur’an’ı Kerim 30 cüzden müteşekkildir. Her müslümanın yatarken okuması tavsiye edilen
“Muavizeteyn” surelerinin isimleri nelerdir?
Cevap : Felak ve Nas sureleri.
Soru 61: Peygamberimiz (s.a.v.)’in genellikle yatsı namazında okuduğu sure hangisidir?
Cevap : Vettini suresi.
Soru 62: Peygamberimiz (s.a.v.)’in sıkıntı anında okuduğu sure hangisidir?
Cevap : Elemneşrah suresi.
Soru 63: Peygamberimiz (s.a.v.) kıyamet günü cennette bizzat okuyacağı sure hangisidir?
Cevap : Muhammed suresi.
Soru 64: Kıyamet günü Allah (c.c.)’ın bizzat okuyacağı sure hangisidir?
Cevap : Rahman suresi.
Soru 65: Ayeti kerimelerle iktidara yürüyüş ve gerçekleştirilmesi hangi surede ve kim örnek alınmıştır?
Cevap : Yusuf suresi ve Yusuf (a.s.) örnek alınmıştır.
Soru 66: Abdestin farz olduğunu belirten ayet hangisidir?
Cevap : Maide suresi 5 ve 6.
Soru 67: Osmanlı Devletinin son dönemlerinde yetişmiş İslam bilginlerindendir. Kadı yetiştiren Mektebi Nüvvab’ı bitirmiş,
Beyazıt medresesinde dersler vermiştir. Meşihat Dairesi’ndeki görevinin yanında Mektebi Nüvvab,
Mektebi Mülkiye, Medrese tül Vaizin ve Medrese-i Süleymaniye’de dersler vermiştir.
2. Meşrutiyetin ilanından sonra Antalya’dan mebus seçilmiş ve özellikle 2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle
ilgili hal fetvasının yazılmasında oynadığı rolle tanınmıştır. İttihat ve Terakki cemiyetinin ilim şubesinde de görev
almıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra Ankara İstiklal Mahkemesinde de yargılanmış ve berat etmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığının kendisinden istediği Kur’an tefsirini Hak Dini Kur’an Dili adıyla yazmıştır.
Bu İslam alimi kimdir?
Cevap : Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır.
Soru 68: Seyyit Kutub’un tefsirinin adını söyleyiniz.
Cevap : Fizilali Kur’an.
Soru 69: Muhammed Hamdi Yazır’ın tefsirinin adını söyleyiniz.
Cevap : Hak Dini Kur’an Dili.
Soru 70: Kur’an’ı Kerim’in bir çok adı vardır. Furkan, Kitap, Zikir, Tenzil bunlar arasındadır. Kur’an’ın birde sıfatları vardır.
Bunlardan bazılarıda, Mübin, Kerim, Nur, Hüda, Rahmet, Şifa, Mev’ize, Büşra, Beşir, Nezir ve Aziz’dir.
Bu isim ve sıfatlara göre Kur’an’ı Kerim’in dikkat çeken beş hususu vardır. 1- Tedricen, ayet ayet, sure sure
inmiştir. 2- Vahiy ile Cebrail vasıtasıyla getirilmiş olması. 3- Hem lafzı hem de manasıyla mucize olması.
4- Allah’ın kelamı olması, söylemediğimiz 5. Hususu da siz söyleyiniz.
Cevap : Kendisi ile ibadet edilmesi.
Soru 71: Allah’ü Teala her dönemde bir şeriat (bir kitap) indirmiştir. Kur’an’ Kerim son peygamberin kitabıdır.
Büyün insanların barış içersinde insanca yaşayacakları bir ortamı meydana getiren ve ahiret saadetinin teminatı
olan bu kitabın 114 suresi bulunmaktadır. Okundukça ve yaşandıkça insanlığı yücelten ayetler Mekki ve
Medeni olarak ikiye ayrılır. Bütün insanlığın uymakla mükellef olduğu Mekki ve Medeni ayetlerin konusu nedir?
Cevap : Mekki ayetlerin konusu “İtikat”, Medeni ayetlerin konusu ise “Hüküm”dür.
Soru 72: Kur’an’ı Kerim’de “Zehraveyn”(iki çiçek manasına gelen) diye bilinen iki sure vardır. Bu surelerin ikiside Medeni
surelerdir. Konusu ise hüküm ayetleridir. Bu iki surenin adını yazınız.
Cevap : Bakara ve Al-i İmran sureleridir.
Soru 73: Hanımı ve kendisi büyük İslam düşmanlarındandır. Karı koca bu iki kişinin dünyada iken kazandıklarının
kendilerini kurtarmayacağını, cehennemde de kendilerinin elim bir ateşin vadedildiği ve adamın hanımının ise
cehennemde odun taşıyılıcığı yapacağını konu eden sure hangi suredir?
Cevap : Tebbet (veya Mesed veya Lehep) suresidir.
Soru 74: Kur’an’ı Kerim Berat gecesi indirilmiştir. Hadid suresi 23. Ayette de “Dünyada olacak her şey, dünya yaratılmadan
evvel, ezelde “oraya” yazılmış, takdir edilmiştir. Bunu size bildiriyoruz ki, hayatta kaçırdığınız fırsatlar için
üzülmeyesiniz ve kavuştuğunuz kazançlardan, Allah’ın gönderdiği nimetlerden mağrur olmayasınız.
” Denilmektedir. İfadelerde geçen “oraya” kelimesi neresi anlamına gelmektedir?
Cevap : Levh-i Mahfuz.
Soru 75: Sevapta ve günahta en küçük bir şeyin unutulmayacağı hangi ayetle anlatılır?
Cevap : Zilzal suresi 7 ve 8 ayetler
Soru 76: Mealini okuyacağımız ayet hangi surededir? Allah’ü Teala buyuruyor ki; “Ey insanlar! Zannın çoğundan sakınınız.
Zira zannın çoğu günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayınız. Kimse kimseyi çekiştirmesin. Hangi biriniz ölü
kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz. Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul
edendir, acıyandır.”
Cevap : Hucurat suresi.
Soru 77: Kur’an’ı Kerim İslam dünyasında 7 kıraat üzere okunmaktadır. Bizim şu anda elimizde bulunan ve
okuduğumuz Kur’an’ı Kerim hangi kıraat imamının rivayeti üzerine yazılmıştır?
Cevap : Kıraatı Asım
Soru 78: Namaz mü’mini kötülüklerden alıkoyar. Kul Rabbine en yakın halini secdede yaşar. Ve o kulun miracıdır.
Kul namazı ile terbiye olur. Kur’an’ı Kerim’de de Allah (c.c.), zekat, kurban ve benzeri ibadetleri namaz
ile birlikte zikretmiştir. Çünkü kul namaz ile zekatını verir, kurbanını keser hale gelecektir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in
gözümün nuru dediği bu güzel ibadet Kur’an’ın hangi suresinde Kurban ile beraber zikredilmiştir?
Cevap : Kevser suresi
Soru 79: 1632 yılında “dünya dönüyor” dediği için idamla yargılanan Galile Galileu’dan 1000 yıl önce dünyanın
döndüğünü haber veren Kur’an ayeti hangisidir?
Cevap : Yasin 40
Soru 80: Aşağıda bazı özellikleri ile tanımaya çalışacağımız sure Kur’an’ı Kerim’de hangi suredir?
a-Bu sure Medenidir,
b-Ey iman edenler niçin yapmadığınızı söylersiniz,
c-Allah yolunda bir bütünlük içinde cihadı emreder,
d-İsa (a.s.) diliyle, Peygamberimizin Ahmet ismi ile müjdelenmesi,
e-Kafirler istemese de Allah (c.c.)’ın nurunu tamamlayacağı,
f-İman ve cihadın elim bir azaptan kurtaracak karlı bir ticaret yolu olduğu, bu surenin bazı özelliklerindendir.
Cevap : Saf suresi.
Soru 81: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir yılda en büyük destekçileri olan hanımını ve amcası kaybetmişti.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) ve bütün müslümanlar üzülmüşlerdi. Bu yıl siyer kitaplarında hüzün yılı olarak
zikredilmiştir. Peygamberimizi ve müslümanları teselli etmek için Allah (c.c.) üç sure indirmiştir.
Bu surelerin isimleri nelerdir?
Cevap : Yusuf, Hud ve Yunus sureleri.
Soru 82: Kur’an’ı Kerim’de yer alan bazı surelerin iki veya daha fazla isimleri vardır.
Bunlardan biri de Mü’min suresidir. Mü’min suresinin diğer ismi nedir?
Cevap : Gafir suresi.
Soru 83: Muavizeteyn surelerinin isimleri nedir?
Cevap : Felak ve Nas sureleri.

mayalar k

Orta Amerika'nın Kızılderili halkı. Kelimenin tam anlamıyla maya, Yucatan yarımadası yerlilerine ve onların anadillerine verilen addır. Bununla birlikte, eski maya medeniyeti. Mayaların kültür bölgesi veya maya-kişe dil gruplarını belirtmek gibi çeşitli ve geniş anlamlar da taşır.
Modern Yucatan Mayaları
Günümüzde, Mayalar etnik yönden, Yucatan yarımadasındaki nüfusun en büyük kısmını meydana getirirler. Fizik olarak kısa boylu (boy ortalaması: erkeklerde, 1,55 m; kadınlarda, 1,42 m'dir), kuvvetli yapılı, son derece yuvarlak kafalı, derileri bakır renginde veya siyahla koyu kahverengi arası, düz, kalın saçlı insanlardır. Birçoğunun gözlerinde epikantus vardır.
Kültür yönünden, yerli hayat seviyesi köklü değişimlere uğramıştır: bu değişim, ilkin İspanyol fetih ve sömürgeleştirmesiyle, daha sonra da, batı sanayi medeniyetinin etkisiyle oldu. Bu etkenler yarımadanın doğu kısmında (Quintana Roo) çok daha az duyuldu.
Bölge halkı sömürgeleştirme sırasında İspanyollara karşı ayaklandı ve büyük bir inatla geleneklerini korudu. 1847'de, Meksika'nın bağımsızlığını kazanmasından sonra, Yucatan'ın, İspanyolların üç yüzyıldan beri sömürgeler kurdukları bölgelerde yaşayan yerliler, beyaz şeflerine karşı ayaklandılar (Kastlar savaşı).
Ayaklanma 1850'de bastırıldığı zaman bir kısım halk Quintana Roo cengellerine kaçtılar ve burada 1901'e kadar silâhlı direnmeye devam ettiler. Hattâ bu tarihten sonra bile, Quintana Roo'nun iç kısımlarında yaşayan yerli topluluklar ayrı yaşama siyasetini sürdürdüler ve Federal hükümetin herhangi bir müdahalesine karşı koydular ve siyasi bakımdan geleneksel kabile teşkilâtına döndüler, fakat 1935'ten itibaren Meksika milletinin bir parçası olma eğilimini gösterdiler.Eski Mayalar
Bölge, İspanyolöncesi maya medeniyetinin yayıldığı alan şu bölgeleri kapsar: bugünkü Guatemala ve İngiliz Hondurası'nın tümü; Batı Honduras; El Salvador ve Meksika'da, Chiapas ve Tabasco'nun doğu kısımları; Campeche ve Yucatan devletleri ve Quintana Roo bölgesi. Bu coğrafi alan, Avrupalıların keşfi sırasında maya-kişe dili konuşulan alanla hemen hemen aynıdır. Yalnız Huaxtec'ler (Huastec'ler) maya-kişe dil grubuna ait bir dil konuşmakla birlikte, ispanyolöncesi maya sahasının dışında kalırlar.
Arkeologlar, Huaxtec'lerin dil yönünden akraba sayıldıkları Mayalardan, çok eski bir tarihte (belki M.Ö. 1000 yılında veya daha da önce) ayrıldıklarını ve huaxtec kültürünün diğer maya kültürlerinden geniş ölçüde farklı olduğunu ortaya koydular. Buna karşılık fetih sırasında, Guatemala'nın pasifik kıyılarında ve Lempa ırmağının güneydoğusunda El Salvador'da oturan Pipil'leri de eski maya alanına sokmak gerekir. Pipil'ler Orta Meksika'nın nahuatl dilinin değişik bir şekli olan nahuat dilini konuşurlardı.
Bununla birlikte arkeologlar Pipil'lerin oturduğu bölgenin, Guatemala dağlık bölgelerinin ve Batı Honduras'ın tarihiyle yakından bağlantılı olduğunu ispatladılar. Hem coğrafya, hem tarih açısından Maya'yı üç kısma ayırmak mümkündür:
1. Kuzey Maya, 18 derece 30' kuzey enlemini geçen Yucatan yarımadasını kapsar; 2. Merkezi Maya, bu çizginin güneyindeki ovalar ve dağ etekleriyle Chiapas-Guatemala dağlık bölgelerinin kuzeyini kapsar; 3. Güney Maya, Chiapas Guatemala dağlık bölgelerini, Guatemala'nın pasifik kıyılarının batısına düşen kısmını içine alır.
Kültür yönünden Maya, etnologların Meso-Amerika adını verdikleri geniş kültür alanının güney kısmını teşkil eder. Meso-Amerika, Merkezi ve Güney Meksika'yı, İngiliz Hondurası'nı, Guatemala'yı, Batı Honduras'ı ve El Salvador'u kapsar. Bölgesel ayrılıklara rağmen, İspanyolöncesi devirlerde Maya'da gelişen medeniyetler temel olarak yerleşik tarımın köklerini de kapsayan ortak bir kültürü paylaşır. Bu kültürün başlangıcı M.Ö. 1000 yılından öncesine kadar çıkar.

İlk Devirler
Botanikçiler Chiapas-Guatemala dağlık bölgesini, ekilen bitkilerin gelişmesi yönünden önemli bir merkez kabul ederler. Bu bitkilerin başlıcaları fasulye (Phaseolus vulgaris) ve mısır çeşitleridir.
Mısırın anavatanının Güney Amerika olduğu ve Guatemala dağlık bölgesinde Tripsacum cinsinden yabani bir bitkiyle melezleştirme yoluyla, yalnız ılıman bölgelerde değil, aynı zamanda rutubetli tropikal ovalarda da yetişmesini sağlayacak birtakım özellikler kazandığı sanılır. Bu, Güney Maya'ya, ilk-maya (proto-maya) kültürünün gelişmesi alanında bir öncelik kazandırır. 1940'ların sonunda keşfedilen arkeoloji buluntuları bu bölgede, diğer kesimlerdekine benzer bir kültürün geliştiğini ortaya çıkardı.
Maya bölgesindeki yerleşik kültürlerin ilk devrine Gelişme devresi, Arkaik veya Klasiköncesi devir adı verilir. Aşağı yukarı M.S. 200'de son bulan bu devrin kesin başlangıç tarihini vermeye yetmez. Bununla birlikte, Meso-Amerika'nın diğer kısımlarıyla karşılaştırmalar yaparak, bulunan en eski kültür kalıntılarının M.Ö. 1000 yılına veya daha da önceye ait olduğu söylenebilir.
Guatemala'nın dış mahallelerindeki çukurlarda bulunan aile kalıntıları, Güney Maya sahasında insan yaşadığının en eski delilleridir. Bu kalıntılar, mısırı olduğu kadar diğer bitkileri de yetiştirdikleri sanılan yerleşik halka aittir. Bu insanlar, sırıklardan yapılmış, saz damlı, kerpic evlerde topluluklar halinde yaşarlardı.
Kılıçlarını ve kazmalarını cama benzer çok sert bir volkanik taştan, taş baltalarını da yeşil taştan yaparlardı. Ayrıca sepet, hasır da örerlerdi. Çok güzel çömlekler, pişmiş topraktan insan veya maymun figürleri, kalıplar ve mühürler de meydana getirdiler. Bu kültür, Merkezi Meksika'nın arkaik kültürlerine yakın bir seviyededir.
Milât öncesinin son yüzyıllarından miladi tarihin başlarına kadar süren devir, Güney Maya'da kültürün en çok geliştiği bir dönemdir. Guatemala'nın güneybatısında arkeolojik bir bölge olan Kaminaljuyu'daki 200 küçük tepenin büyük bir kısmı bu dönemde yapılmıştır. Bu tepeciklerin en büyüğü piramit şeklinde bir platformdur (yüksk. 20 m), içinde hücre şeklinde iki mezarlık bulunur. Bu odalardan birinin ortasında, tahta bir platformun üzerinde hükümdarın cesedi uzanır.
Etrafını çeviren birçok insan cesedinin ona öbür dünya yolculuğunda arkadaşlık etmesi için kurban edildiği sanılır. Ayrıca, yeşim taşı, kemik, deniz kabuğu, pirit süslemeleri ve yığın halinde zarif çömlekler gibi zengin mezar sunguları da etrafını sarar. Bu derece ince iş ve emekle meydana getirilen mezar, insanlar arasındaki sosyal ilişkilerin ne kadar geliştiğini ortaya koyar. Pasifik kıyılarında da büyük arkeolojik bölgelerin olduğu bilinir.
Merkezi Maya'da insanların yaşadığını gösteren en eski kalıntılar, çömlekler, taş ve kemikten yapılmış âletler ve deniz kabuğu süslemeleridir. Bu kalıntılar, Guatemala'nın Peten idare bölgesindeki Uaxactun harabelerinde, daha sonraki bir devre ait olan yapıların altındaki bir yığınakta bulunmuştur. Değirmen taşlarına rastlanmaması, bu devirde Merkezi Maya'da henüz mısır yetiştirilmediğini gösterir.
Uaxactun'da veya Merkezi Maya'nın herhangi bir bölgesinde, bulunan en eski binalar bu yığınaktan daha sonraki bir devre aittir. Burası merdivenli ve yassı piramit şeklinde dış duvarları, alçıdan yapılmış garip insan yüzleriyle süslü bir tapınağın temelidir. Bu tapınağın milâdi yıl ile M.S. 250 arasında yapıldığı sanılır.
Kuzey Maya'da 1940'tan sonra yapılan araştırmalar, bu bölgeye yerleşme tarihinin Maya'nın diğer bölümleri kadar eski olduğunu ortaya koyar. Yucatan'daki yapı mimarisinin başlangıcı da, Peten idare bölgesindeki kadar eskidir. Yaxuna'daki (Yucatan) yüksek suni tepeciğin yukarıda adı geçen Uaxactun tapınağıyla aynı devre ait olduğu sanılır.
Klasık Devir
M.S. 300'den 900'e doğru merkezi bölgede gelişen medeniyet, hem Maya'nın en parlak, hem de İspanyolöncesi Amerika'nın en önemli medeniyetiydi. Silavanus Griswold Morley bu döneme "Eski Maya imparatorluğu" adını verdi.
Bu parlak dönemi niteleyen özellikler şunlardır: büyük mimari gelişme ve tonozlu taş binalar; yüksek piramitlerin tepesindeki tapınaklar (bu tapınakların en yükseği Tikal'deki IV. tapınaktır; yüksk. 70 m); heykelcilik, resim ve süslü çömleklerde büyük bir gelişme; hiyeroglif yazısı; ileri matematik (sıfır kavramı, sayı ve işaretler sistemi v.b.); astronomi alanında görülen büyük gelişmeler; karmaşık takvim hesapları ("cüzün hesap") dikilitaş kültü ve tabiat kuvvetleriyle doğrudan doğruya ilişkisi olmayan tanrılar.
Bu özellikler, J. Eric S. Thompson'ın dediği gibi "hiyerarşik kültür"ü meydana getirir. Bunlar, köy kültürünün unsurlarını gölgede bırakan, şehir kültürünün özellikleridir. Köy kültürünün unsurlarını çiftlik ve besin üretimi faaliyetleri, ev sanayileri ve doğrudan doğruya tabiat kuvvetlerine bağlı basit bir din meydana getiriyordu. Karmaşık takvim hesapları (zamanı ölçmek için yapılan uzun hesap sistemi) ve dikilitaş kültü, klasik maya medeniyetinin en orijinal özelliklerindendir.
Kültür Merkezleri
Klasik maya medeniyeti merkezlerinin, Tikal (Peten idare bölgesi, Guatemala), Halenque (Chiapas, Mexico) ve Copan (Honduras) olduğu sanılır. Diğer önemli yerler şunlardır: Usumacinta ırmağının drenajındaki (Meksika-Guatemala)
Bonampak, Yaxchilan ve Piedras Wegras; Uaxactun ve Holmul (Peten departmanı, Guatemala); Calakmul (Güney Campeche, Meksika); San Jose (İngiliz Hondurası) ve Aşağı Montagne vadisindeki (Guatemala) Qairigua.
Bazı akeologlar, bu merkezlerin birer gerçek şehir olduğunu kabul etmezler, onlara âyin merkezleri demeyi tercih ederler. Bu merkezlerin, bir şehir kadar geniş olduğu ve böylelikle nüfuslarının da çok olabileceği göz önünde bulundurulursa, bu merkezlerin dini olduğu kadar siyasi ve ticari merkez rolünü de oynamış olması muhtemeldir.
Güney Maya. Klasik dönem boyunca, Güney Maya ile Merkezi Meksika arasında sıkı ilişkiler kuruldu. M.S. 300 ve 600 yılları arasında Kaminaljuyu. Merkezi Meksika etkilerini, Copan'ın aşağısındaki Guatemala dağlık bölgelerine yayma merkezi hizmetini gördü.
1930'ların sonlarında, Alfred Vincent Kidder ve arkadaşlarının Kaminaljuyu'daki büyük mezarlarda ortaya çıkardıkları buluntular. Maya bölgesiyle Meksika vadisinin büyük bir merkezi olan Teotihuacan arasındaki ilişkileri açıklığa kavuşturur. Thompson, Pipil'lerin M.S. 700-850 arasında pasifik kıyılarına geldiklerini gösteren arkeolojik deliller keşfetmiştir.
Yucatan
Yucatan yarımadasındaki, Oxkintok (Yucatan devleti) ve Coba (Quintana Roo) harabeleri klasik döneme aittir. Uzak yerlere kadar uzanan bir yol sisteminin merkezi olan Coba özellikle, aşağı yukarı M. S. 600-750 yılları arasında gelişti. Yollarından biri 100 km kadardır. Yucatan, Campeche ve Quintana Roo'nun, Uxmal, Kabah, Sayil, Labna, Edzna, Santa Rosa, Xlabpak, Rio Bec, Xpuhil gibi birçok ünlü arkeoloji bölgesinin ve Chichen İtza'daki en eski binaların tarihi M.S. 600-100 arasına rastlar.
Çöküş Devri
Maya medeniyeti, belirli bir gerileme devrine girmeden, gelişmesinin doruğundayken birden çöktü. M.S. 800-900 (veya 950) yılları arasında, şehirler veya ayin merkezleri birbiri ardından söndü. Şehir kültürü (Thompson'ın "hiyerarşik kültür"ü) kayboldu ve yalnız köy kültürü kaldı. Bu tarihlerde köylerde bile nüfusun hayli azaldığı sanılır.
Bu buhranın sebepleri bilinmez. Bunu açıklamak için birçok varsayım öne sürüldü. Bazıları tamamen hayal mahsulüdür. En sağlam görünenler ise bu çöküşü toprağın kuvvetten düşmesine veya köylülerin hâkim sınıfa karşı ayaklanmalarına bağlarlar.
Arkeolojik belgeler de M.S. 630 yılından itibaren Merkezi Maya'nın kuzey ve güney bölgeleri arasında devamlı savaşlar olduğunu ortaya koyar. Maya medeniyetinin çökmesinde bütün bunların katkısı bulunmuş olabilir, yalnız bu faktörlerin Merkezi Maya'dan çok daha geniş topraklarda kendisini hissettirdiğini de belirtmek gerekir. Meso-Amerika, genel buhran dönemine IX. ve X. yy.larda girmiştir.
M.S. 900'den sonra Maya - Yucatan
Klasik devirde Yucatan'da gelişen merkezler X.yy.'da parlaklığını kaybetti. Bununla birlikte bu devri, toltec etkisi altında kültür yönünden bir canlanma devri izledi. Morley, Yucatan tarihinde, ispanyol fethine kadar süren bu döneme "Yeni imparatorluk" adını verir. Bu devir, Tabasco ve Güney Campeche'ten geldikleri sanılan İtza'ların akınıyla başlar.
İtzalar toltec kültüründen geniş ölçüde etkilenmişlerdi ve belki de başlarında toltec şefleri vardı. Bunlar Yucatan'da bir çeşit konfederasyon meydana getiren sülâleler kurdular. 987'ye doğru İzalar tarafından kurulan Chichen İtza, aşağı yukarı 1204'e kadar konfederasyonu yönetti.
Bu tarihlerde Mayapan ve Izamal hükümdarlarının ayaklanmaları Chichen İtza'nın hâkimiyetine son verdi. Bunu. Mayapan şehrinin hâkim olduğu bir devir izledi. 1460'a doğru yeni bir ayaklanma bu hegemonyaya da son verdi. Mayapan'ın düşmesinden sonra, Yucatan siyasi yönden, birbirinden bağımsız 18 kadar savaşçı hükümete bölündü. Kültür yönünden ise Chichen itza'nın düşmesinden itibaren bir gerileme olduğu gerçektir.
1511'de, gemi kazasına uğrayan 12 kadar ispanyol, Yucatan sahillerine vardı. Mayalar bunların çoğunu kurban etti. 1517'de Francisco Hernandez de Cordoba, Yucatan kıyılarına ilk keşif gezisini yaptı. Francisco de Montejo 1527-1528 ve 1531-1535 yılları arasında Yukatan'ı ek geçirmek için iki kere teşebbüse geçtiyse de başaramadı. Fakat oğlu Küçük Francisco de Montejo 1540-1546 arasında Yucatan'ı İspanya krallığının bir parçası haline getirmeyi başardı.
Güney Maya
Klasik medeniyetlerin çökmesinden sonra Toltec'ler Güney Maya'daki Guatemala dağlık bölgelerini de istilâ ettiler. İstilâcılar yerli sülâleler kurdular. İspanyolların gelmesinden önceki yüzyıllar sürekli savaşlarla geçti. Quiche'ler ve Cakchiquel'ler, Mam'ların, Tzutuhil'lerin ve Pipil'lerin elinde bulunan, dağlık bölgelerin Pasifik kıyılarındaki kakao üreten zengin toprakların bir kısmını ele geçirmeyi başardılar.
1500'e doğru, büyük aztek fatihi Ahuitzotl'un Chiapas'ta yaptığı savaş, pasifik kıyılarının fethiyle ve dağlık bölgede garnizonların kurulmasıyla sonuçlandı. Bununla birlikte Aztekler, bugünkü Meksika ve Guatemala sınırının daha ötesine yayılmadılar. 1524'te ispanyol kaptanı Pedro de Alvarado Güney Maya'yı fethetti.
Merkezi Maya
Merkezi Maya'nın bu devriyle ilgili elde çok az tarihi ve arkeolojik belge vardır. İlk İspanyol seferleriyle ilgili rivayetlere göre, bu bölgede nüfus dağınıktı ve bölge siyasi yönden bölünmüştü. Kasabalar, siper kazıkları ve hisar hendekleriyle tahkim edilmişti. Peten Mayaları bağımsızlıklarını ve kültür geleneklerini 1697'ye kadar korudular. Aynı yıl Martin de Ursua, Peten gölü çevresindeki son maya istihkâmlarının fethini tamamladı.

Kaya mezarları ve çeşitli resimler










































Bu resim yeniden boyutlandirildi. Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. Resimin orjinal ölçüleri 640x406 ve boyutu 40KB.
























Bu resim yeniden boyutlandirildi. Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. Resimin orjinal ölçüleri 600x449 ve boyutu 59KB.





Bu resim yeniden boyutlandirildi. Resmin gerçek boyutunu görmek için bu çubuga tiklayin. Resimin orjinal ölçüleri 648x464 ve boyutu 80KB.

oda mezarları

KAYA MEZARLARI:
Kaya içleri oyularak yapılmış dikdörtgen bir veya iki metre arasında olan derinliği elli santimetre ile bir metre arsında üzerinde taş kapağı bulunan ölülerin gömüldüğü yapı biçimidir.

ODA MEZARLARI:
Oda mezarları üçe ayrılır.
1. Kayalar kare biçiminde oyularak aynı yerde bir veya daha çok oluşturulmuş oda şeklinde ölülerin konduğu setleri bulunan yapılardır. Soylu ve kral mezarı olarak yapılmışlardır,bazı yerlerde bir oda da ölü diğer oda da armağanlar ve ölünün kıymetli eşyaları bulunmaktadır.
2. Tarla biçimindeki düz alanlara kazılarak kesme taşlarla yapılmış kare şeklinde
bir veya birkaç odası olan üzeri toprakla kapatılmış araziye uyum sağlatılmış mezarlardır.
3. Mağara içlerine oyularak oluşturulmuş, kare biçiminde oda veya odalardır. Ölü ve değerli malları saklamak için ideal olan yerleren biridir.

osmanlı devletinde medrese usulü egitim

OSMANLI DEVLETİNİN YÜKSELME DEVRİ (1453-1579)   Yükselme Devri Padişahları: Fatih(II.Mehmet), II.Bayezıt, Yavuz Sultan Selim,Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat
FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİ (1451-1481)
İSTANBUL'UN FETHİ (29 MAYIS 1453):
 
İSTANBUL'UN FETHİNİ GEREKTİREN SEBEPLER:
1)- Bizans'ın Osmanlı şehzadelerini koruyarak ve kışkırtarak,
taht kavgalarına neden olması,
2)- Bizans'ın Osmanlı'ya karşı düzenlenen Haçlı seferlerini teşvik etmesi,
3)- Osmanlı toprak bütünlüğünü bozan bir konumda olması
( Osmanlı topraklarıyla çevrili bir ada görünümündeydi. Osmanlı'nın
Anadolu'dan Rumeli'ye, Rumeli'den Anadolu'ya geçişi zordu)
4)- İstanbul'un boğaza hakim bir konumda olması ve bu yüzden
Karadeniz Akdeniz su yolunun anahtarı konumunda olması.
FATİH'İN FETHİ KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN ALDIĞI TEDBİRLER:
1)- Bizans'a denizden gelebilecek yardımı önlemek amacıyla Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli hisarını yaptırdı.
2)- Bizans'a Balkanlardan gelebilecek muhtemel Haçlı yardımını önlemek için sınır boylarına akıncı birlikleri gönderdi.
3)- Surlara karşılık, Şahi adı verilen büyük toplar döktürdü.
4)- Haliçteki zincire karşılık gemileri karadan yürüterek Haliç'e soktu.   İSTANBUL'UN FETHİNİ KOLAYLAŞTIRAN NEDENLER:
1)- Bizans ordu ve donanmasının zayıf oluşu,
2)- Kuşatma sırasında Avrupa'dan yardım alamaması. NOT: Bizans kuşatma sırasında sadece Venedik ve Cenevizlilerden yardım alabilmiştir. NOT: Cenevizliler kuşatma sırasında ticari kaygılarından dolayı hem Osmanlılara, hem de Bizans'a yardım etmişlerdir.
İSTANBULUN FETHİNİN DÜNYA TARİHİ BAKIMINDAN SONUÇLARI:
1)- Venedik ve Ceneviz ticareti olumsuz yönde etkilenmiştir.
2)- Bin yıllık Bizans imparatorluğu tarihe karışmıştır.
3)- Ortaçağ kapanmış, Yeniçağ başlamıştır.
4)- İstanbul'dan kaçan Bizans'lı bilim adamları Avrupa'da Rönesans ve reform hareketlerinin başlamasında etkili olmuşlardır.
5)- Feodalite(derebeylik) sistemi çözülmeye başlamıştır.
İSTANBUL'UN FETHİNİN TÜRK TARİHİ BAKIMINDAN SONUÇLARI:
1)- Osmanlı Devleti Yükselme dönemine girmiştir.
2)- Başkent Edirne'den İstanbul'a taşınmıştır.
3)- Osmanlı toprak bütünlüğü sağlanmıştır. Osmanlı'nın Anadolu-Rumeli geçişi kolaylaşmıştır.
4)- Osmanlı toprakları arasında sürekli sorun çıkaran bir fitne yuvası ortadan kaldırılmıştır.
5)- Karadeniz-Akdeniz deniz ticaret yolunun denetimi Osmanlılar'a geçmiştir.
6)- Osmanlı Devleti İslam dünyasında haklı bir şöhret ve itibara kavuşmuştur.
FATİH DÖNEMİ ÖNEMLİ OLAYLARI
 
     
1)-BALKANLARDA FETİHLER2)- ANADOLU'DA FETİHLER3)-DENİZLERDE FETİHLER VE SEFERLER
a)- Belgrat hariç bütün Sırbıstan fethedildi.a)- Cenevizlilerden Amasra alındı,a)- Bazı Ege adaları alındı.(İmroz,Taşoz,Semadirek,Midilli Eğriboz adaları alındı.Rodos adası kuşatıldı, fakat alınamadı.)
b)- Arnavutluk fethedildi.b)- Candaroğullarından Sinop alındı.b)- Kırım Hanlığı Osmanlılara bağlandı.
c)- Bosna-Hersek fethedildic)- Karamanoğullarından Konya ve Karaman alındı.c)- Otranto (İtalya Seferi) yapıldı.
d)- Eflak-Boğdan fethedildi.d)- Trabzon Rum İmparatorluğuna son verildi.(1461)
e)- Mora Yarımadası fethedildi.e)- Otlukbeli Savaşı yapıldı.(1473)
(Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan ile Fatih Sultan Mehmet arasındaki bu savaşı Osmanlılar kazandı.)
[/c]  FATİH DÖNEMİNDE YAPILAN FETİHLERİN YORUMU: Fatih Sultan Mehmet fetihlerini rastgele değil, belirli amaçlar doğrultusunda yapmıştır. Bu amaçları şöyle sıralayabiliriz:
1)- Karadeniz Ticaretine Egemen Olmak,
2)- Anadolu Türk Birliğini sağlamak,
3)- Anadolu'da Faaliyet Gösteren Devletleri Etkisiz Kılmak,
4)- Ege ve Akdeniz Ticaretine Egemen Olmak,
5)- Bizans'ın Yeniden Dirilmesini Önlemek,
6)- Katolik Roma'yı Ele Geçirmek.
1)-KARADENİZ TİCARETİNE SAHİP OLMAK İÇİN YAPILAN FETİHLER: Bosna-Hersek, Eflak-Boğdan, Cenevizlilerden Amasra'nın alınması, Trabzon Rum İmparatorluğu'nun fethi ve Kırım Hanlığının Osmanlılara bağlanması bu amaçla yapılan fetihlerdir.(Bu yerlerin hepsi Karadeniz kıyısındadır. Böylece Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiştir.)
KIRIM HANLIĞININ OSMANLILARA BAĞLANMASI: Hatırlanacağı gibi Altınorda Devletinin parçalanmasıyla kurulan Türk Hanlıklarından biri de Kırım Hanlığıdır. Fatih döneminde Kırım Hanının ölümü üzerine oğulları arasında taht kavgaları başlamış, Kırım Halkı Fatih'ten yardım istemiştir. Fatih Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı Donanmasını Kırım'a göndererek bu hanlığı Osmanlılar'a bağlamıştır. Böylelikle:
1- Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiştir.
2- Kırım Ordusu Osmanlıların Avrupa'ya yaptığı seferlerde YARDIMCI KUVVET olarak büyük yararlar sağlamıştır.
3- Osmanlı Devleti Kırım Hanlığı sayesinde Orta Asya Türkleriyle temas sağlamıştır.
2)- ANADOLU TÜRK BİRLİĞİNİ SAĞLAMAK İÇİN NELER YAPMIŞTIR? Candaroğullarından Sinop'u alarak bu beyliğe son vermiştir. Ayrıca Karamanoğullarından Konya ve Karaman'ı alarak büyük ölçüde Anadolu Türk birliğini gerçekleştirmiştir.
3)- ANADOLU'DA FAALİYET GÖSTEREN DEVLETLERİ ETKİSİZ KILMAK İÇİN NELER YAPMIŞTIR? IV. Haçlı Seferi sırasında 1204 yılında kurulan Trabzon Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırdı. Doğu Anadolu'da hakimiyet kurmak isteyen AKKOYUNLU devletini 1473'te Otlukbeli Savaşında yendi.
4)- EGE VE AKDENİZ TİCARETİNE EGEMEN OLMAK İÇİN NERELERİ ALDI? Venedikliler'in elinde bulunan Ege adalarını (İmroz, Taşoz, Limni,Bozcaada,Semadirek,Midilli,Eğriboz) aldı. Rodos adası kuşatıldı,ancak alınamadı.Akdeniz'deki Kefolonya,Zanta ve Ayamavra adalarını aldı. Böylece Karadeniz'de faaliyet gösteren Cenevizlilerden sonra, Akdenizde faaliyet gösteren Venedik ticaretine de büyük darbe vurdu.
OSMANLI-VENEDİK DENİZ SAVAŞLARI
Sebepleri:
Osmanlıların; İstanbul'u fethetmeleri, Karadeniz ve Ege ticaretini denetimleri altına almalarının Venedik ticaretine darbe vurması.
Sonuç :
Venedik donanmasının Osmanlı donanmasından güçlü olmasından dolayı Venedikliler'e karşi bir üstünlük sağlanamamıştır. Fatih olası bir Haçlı ittifakını engellemek amacıyla 1479'da Venedikliler'e ticari ayrıcalıklar vermiştir. NOT: Osmanlı Devletinden ilk ELÇİ bulundurma hakkını ve ilk ticari ayrıcalıkları elde eden devlet Venedik'dir.
5)- FATİH'İN HIRISTIYANLIK MÜCADELESİ NASILDI? Hırıstiyanlığın iki merkezi vardı. Biri KATOLİKLİĞİN merkezi ROMA(VATİKAN), diğeri de ORTODOKSLUĞUN merkezi İstanbul(FENER) idi. Fatih İstanbul'u alarak, buradaki Ortodoks cemaati dini inanç ve ibadetinde serbest bırakmış ve tüm Ortodoks Hırıstiyanların koruyuculuğunu üslenmiş, böylece hırıstiyan dünyasındaki MEZHEP BİRLİĞİNİ engellemiştir. (İstanbul'un Fethinden önce Katolik ve Ortodoks mezhepleri birleşmeye çalışıyorlardı.) Fatih Katoliklerin merkezi Vatikan'ı da(Roma) ele geçirmek istiyordu. Bu yüzden GEDİK AHMET PAŞA komutasındaki Osmanlı donanması İtalya'nın güneyine çıkarma yapmış ve buradaki OTRANTO kalesini ele geçirmiştir. Ancak Fatih'in ölümü İtalya Seferinin yarıda kalmasına sebep olmuştur.
6)- BİZANS'IN YENİDEN DİRİLTİLMESİNİ ÖNLEMEK İÇİN NELER YAPTI? Bizans hanedan üyelerinin kaçtığı Trabzon Rum imparatorluğuna son verdi,yine Bizans hanedan üyelerinin kaçtığı MORA Yarımadası'nı fethetti.
II. BAYEZIT DÖNEMİ (1482-1512)
 
ÖNEMLİ OLAYLAR:
1)- Cem Sultan Olayı
2)- Osmanlı-Venedik İlişkileri
3)- Osmanlı-İran İlişkileri ve Şah Kulu İsyanı
4)- Osmanlı-Memlük İlişkileri
5)- Anadolu'da Türk Birliğini Sağlama Çabaları.
 
1)- CEM SULTAN OLAYI:Fatih'in ölümüyle oğulları II. Bayezıt ve Cem Sultan arasında taht kavgası başlamış, Cem Sultan Bayezıt'a yenilmiş ve Mısır'daki Memlük Devletine sığınmıştır. Bir süre sonra yeniden Anadolu'ya gelen Cem Sultan tekrar taht mücadelesine girişmiş, ancak yine başarısız olarak, bu defa da Rodos adasına kaçarak, buradaki SAİNT JEAN ŞÖVALYELERİNE sığınmıştı. Şövalyeler Cem'i Papaya teslim etmişler, daha sonra Fransa'ya gönderilen Cem burada ölmüştür.   II. BAYEZIT DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ: Cem Sultan'ın Hırıstiyan Avrupa'nın elinde olması, II. Bayezıt döneminde Avrupa'ya karşı Osmanlıların önemli bir sefer geliştirmesini önlemiştir. Bu yüzden II. Bayezıt Dönemi sönük bir devir olmuştur. ştur.
CEM OLAYININ OSMANLI DEVLETİNE ETKİLERİ:
1)- Cem'in hırıstiyanların eline geçmesi, batılı devletlerin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasına neden olmuştur.
2)- Osmanlılar'ın batıdaki fetihlerinin durmasına neden olmuştur.
3)- Cem Sultan'ın Memlükler'e sığındığı dönemde bu devlet tarafından padişah gibi karşılanıp, himaye görmesi, Osmanlı-Memlük ilişkilerinin daha da bozulmasına sebep olmuştur.
2)- OSMANLI-VENEDİK İLİŞKİLERİ: Bu dönemde de Venedikliler'le deniz savaşı yapılmış, Osmanlılar yenilmiştir.
3)- OSMANLI-İRAN İLİŞKİLERİ: İran'da Akkoyunlu Devleti'nin yerine SAFEVİ DEVLETİ kurulmuştu. Safeviler:
a)- Doğu Anadolu'yu ele geçirmek istiyorlardı.
b)- Anadolu'ya gönderdikleri dervişlerle Şii mezhebini Anadolu'da yaymaya çalışıyorlardı. Safevilerin bu faaliyetleri sonucu 1511 yılında Anadolu'da ŞAH KULU İSYANI çıktı. O sırada Trabzon valisi olan Şehzade SELİM (Yavuz), babası II. Bayezıt'ın Safevi ve şii tehlikesine karşı yeterli önlem almaması üzerine Yeniçerilerin desteğiyle babasını tahttan indirerek padişah oldu.
4)- II. BAYEZIT DÖNEMİNDE OSMANLI MEMLÜK İLİŞKİLERİ: Osmanlı Memlük ilişkilerinin bozulma sebepleri:
a)- Fatih Döneminde Hicaz su yolları meselesi. (Fatih Memlük Sultanına Mekke yolunda gerekli önlemlerin alınarak hacıların rahatça seyahat etmelerinin sağlanmasını rica etmişti. Ancak Memlükler bu isteği iç işlerine karışma şeklinde yorumlamışlardı.)
b)- Memlükler'in Cem Sultan'ı himaye etmeleri,
c)- Osmanlı Devleti ile Memlük Devleti arasında yeralan Güneydoğu Anadolu'daki Dulkadiroğulları Beyliği yüzünden iki devletin çekişmesi.
SONUÇ:Osmanlı Devleti ile Memlükler arasında 8 yıl süren savaş yaşandı. Bu savaş süresince iki taraf birbirlerine karşı üstünlük sağlayamadılar.
5)- KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİNE SON VERİLMESİ: II. Bayezıt döneminde Cem olayına karıştığı için bu beylik kesin olarak ortadan kaldırıldı.
YAVUZ SULTAN SELiM DÖNEMİ(1512-1520)
Babası II. Bayezıt'ın doğudaki Safevi tehlikesine karşı önlem almaması üzerine, Yavuz Sultan Selim yeniçerilerin desteğiyle babasını tahttan indirerek padişah oldu. NOT: Bu olay Yeniçerilerin bir şehzadenin tahta geçmesinde doğrudan rol oynadıkları ilk gelişmedir.
 
YAVUZ DÖNEMİNİN ÖNEMLİ OLAYLARI:
1)- Şehzadeler Sorunu
2)- İran Seferi ve Çaldıran Savaşı(1514)
3)- Turnadağ savaşı(1515)
4)- Mısır Seferi(Memlük Seferi)
1)- ŞEHZADELER SORUNU:
Yavuz Sultan Selim babasının yerine tahta geçtikten sonra, ağabeyleri Ahmet ve Korkut'un tahtı ele geçirmelerini engellemek amacıyla Fatih Kanunnamesine dayanarak şehzadeleri etkisiz hale getirdi.
 
NOT: Böylece Yavuz, Cem olayına benzer bir olayın yaşanması ve Avrupanın işe karışmasını engellemiş oldu.   2)- İRAN SEFERİ VE ÇALDIRAN SAVAŞI(1514) Sebep:Safevilerin Doğu Anadolu'yu ele geçirmek istemeleri ve Şiilik propagandası yapmaları.
Savaş:1514 yılında Safevi Devleti hükümdarı ŞAH İSMAİL ile Osmanlı Hükümdarı YAVUZ arasında ÇALDIRAN ovasında yapıldı. Savaşı Osmanlılar kazandı.
Önemi:
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şiilik tehlikesi ortadan kalktı.
3)- TURNADAĞ SAVAŞI(1515) Bu savaşla Anadolu Beyliklerinin(Dulkadir ve Ramazanoğulları) siyasi varlığı kesin olarak sona erdi. Böylece Anadolu Türk Birliği sağlandı.
4)- MISIR SEFERİ(MEMLÜK SEFERİ) Sebepleri:
a)- Fatih döneminde başlayan Hicaz su yolları meselesi
b)- Memlüklerin Cem Sultan'ı himaye etmeleri
c)- Osmanlılar ile Memlükler arasında Dulkadiroğulları yüzünden çekişme.
d)- Memlüklerin Şah İsmail ile ittifak kurmaları.
e)- Yavuz'un Memlük topraklarını ele geçirerek BAHARAT yolunu denetim altına almak istemesi.
f)- Her iki devletinde Türk-İslam dünyasının lideri olma mücadelesi.
Savaşlar:
Yavuz Sultan Selim 1516' da MERCİDABIK Savaşında Memlük ordusunu yenerek Suriye ve Filistin topraklarına sahip oldu.1517'de RİDANİYE Savaşında Memlük ordusunu ikinci kez yenerek, bu devleti ortadan kaldırdı.Mısır toprakları Osmanlılara katıldı.
MISIR SEFERİNİN SONUÇLARI:
1)- Memlük Devletinin ortadan kalkmasıyla bu devletin toprakları Osmanlılara katıldı.( Suriye, Filistin, Hicaz,Mısır)
2)- Baharat yolunun denetimi Osmanlı Devletine geçti.
3)- Halifelik ve İslam'ın kutsal emanetleri Osmanlılara geçti. (Böylece Osmanlı Devleti İslam Dünyasının Lideri oldu.)
4)- Venedikliler Kıbrıs Adası için Memlüklere verdikleri vergiyi Osmanlılara vermeye başladılar. NOT: Osmanlı Devleti Baharat yolundan beklenen ticari kazancı elde edemedi. Çünkü Avrupalıların Ümit Burnu'nu bulmalarıyla Coğrafi yollar değişmiştir. NOT: Yavuz'un İran ve Mısır seferleri sonucunda burada bulunan kültürel eserler ile bilim adamları ve sanatçılar İstanbul'a getirilmiş, böylece Osmanlı Kültüründe doğunun etkisi artmıştır.
YAVUZ SULTAN SELİM'İN DOĞU SİYASETİ: Yavuz Sultan Selim'in amacı bütün Türkleri ve müslümanları tek bayrak altına toplayarak Türk-İslam birliğini sağlamaktı.
 
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ (1520-1566)Yavuz Sultan Selim'in Şark Çıbanı hastalığından ölmesi üzerine oğlu I. Süleyman herhangi bir tahtkavgasına girmeden padişah olmuştur. Çünkü Yavuz'un hayattaki tek oğluydu.
DÖNEMİN OLAYLARI VE ÖZELLİKLERİ   A)- İÇ İSYANLAR:
1)- CANBERDİ GAZALİ İSYANI:
Yavuz tarafından Suriye Valiliğine atanan eski Memlük komutanlarından Canberdi Gazali, Yavuz'un ölümünü fırsat bilerek ayaklanmış ve ortadan kaldırılmıştır.
2)- AHMET PAŞA İSYANI:
Kanuni tarafından Mısır'a vali olarak gönderilen Ahmet Paşa ayaklanmış ve ortadan kaldırılmıştır.NOT: Bu iki isyan Memlük Devletini yeniden kurmak amacıyla ortaya çıkmıştır.  
3)- BABA ZÜNNUN İSYANI: Yozgat'da arazi meselesinden çıkmış gibi gösterilen bir Şii ayaklanmasıdır.
4)- KALENDEROĞLU İSYANI:
Konya'da Hacı Bektaş-ı Veli soyundan geldiğini ileri süren Kalenderoğlu tarafından çıkarılmış bir şii ayaklanmasıdır.   B)- AVRUPA İLE İLİŞKİLER (MACAR,AVUSTURYA,ALMANYA)
1)- BELGRAT'IN ALINMASI(1521):Macarlar'dan Belgrat'ın alınmasıyla Orta Avrupa'nın kapıları Osmanlılar'a açıldı.   2)- RODOS ADASININ FETHİ(1522): Rodos Sain Jean Şövalyelerinin elinde buluyordu. Şövalyeler Akdeniz'deki Türk ticaret gemilerine büyük zararlar veriyorlardı. Bu adanın alınmasıyla bu tehdit ortadan kalktı.
3)- MOHAÇ MEYDAN SAVAŞI(1526):
AÇIKLAMA:
Bu sırada Avrupa'da Kutsal Roma Germen İmparatorluğu(Alman İmp.) ve başında da ŞARLKEN bulunmaktaydı. Şarlken Avrupa birliğini sağlamak amacıyla İspanya'yı ele geçirmiş, Fransa Kralı Fransuva'yı esir almıştı. Fransuva'nın annesinin isteği üzerine, Kanuni Fransa'ya destek olmak için II. Macaristan seferine çıktı ve Macarları Mohaç ovasında yendi.
Mohaç Meydan Savaşı:
Macar ordusuyla yapılan savaşı Osmanlı Devleti kazandı. (1526)
Önemi:
Bu zaferle Macaristan Osmanlı devletine bağlandı. NOT: Kanuni Macaristan'ı Osmanlı topraklarına katmamış, himaye altına almıştır. Bunun nedeni Osmanlıların Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti arasında bir tampon bölge oluşturmak istemesidir.
4)- I. VİYANA KUŞATMASI(1529): Bu sırada Avusturya'nın başında Şarlken'in kardeşi FERDİNAND bulunmaktaydı. Ferdinand Osmanlı himayesindeki Macaristan'a saldırınca Kanuni Sultan Süleyman harekete geçerek Viyana'yı kuşattı. Ancak;
a)- Kış mevsiminin yaklaşması,
b)- Ağır topların getirilmeyişi,
c)- Erzağın yetersiz oluşu... gibi sebeplerle kuşatmayı kaldırarak İstanbul'a geri döndü.
5)- ALMANYA SEFERİ(1532)
Sebebi: Avusturya Kralı Ferdinand'ın Kanuni'nin İstanbul'a geri dönmesinden sonra tekrar Macaristan'a saldırması.
Sefer:
Kanuni Ferdinand ve Şarlkenle bir meydan savaşı yapmak umuduyla Almanya içlerine kadar ilerledi. Ancak Şarlken ve Ferdinand karşısına çıkma cesareti gösteremeyince İstanbul'a döndü.
İSTANBUL ANTLAŞMASI(1533): Ferdinand'ın barış isteği üzerine İLK Osmanlı-Avusturya Antlaşması İstanbul'da imzalandı(1533). Maddeleri: 1- Avusturya kralı protokol bakımından Osmanlı sadrazamına denk olacak. 2- Avusturya elinde tuttuğu Macar toprakları için Osmanlılar'a vergi verecek. Önemi: Bu antlaşma Osmanlı Devleti'nin Orta Avrupa'daki üstünlüğünün bir kanıtıdır. NOT: Bu üstünlük 1606 yılında yine Osmanlı Devleti ve Avusturya arasunda imzalanacak olan ZİTVATOROK antlaşmasıyla sona erecektir.
6)- OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ VE KAPİTÜLASYONLAR (1535) İlk Osmanlı-Fransız ilişkisi Fransa kralı I. Fransuva'nın Almanya İmparatoru (Kutsal Roma Germen) Şarlken ile yaptığı savaşta esir düşmesiyle başlamıştı. Bunun üzerine Fransuva'nın annesi dönemin en güçlü devleti Osmanlı Devletinden yardım istemişti(1525). Bunun üzerine Kanuni Macaristan seferine çıkarak Mohaç'da Macarları yenmiş, sonrada Avusturya ve Almanya seferlerine çıkmıştı.
Kapitülasyonlar:
Ticaret,hukuk, gümrük gibi alanlarda devletlerin birbirlerine tanıdıkları imtiyazlardır. Kanuni Sultan Süleyman 1535'de Fransızlar'la KAPİTÜLASYON antlaşması imzalamıştır.
KAPİTÜLASYONLARLA İLGİLİ ÖNEMLİ NOTLAR:
1)- İlk ticari ayrıcalıklar Fatih döneminde Venediklilere verilmiştir.
2)- Kanuni'nin Fransızlarla kapitülasyon antlaşması yapmasının nedeni, Şarlken'e karşı Fransa'yı güçlü kılarak, Avrupa hırıstiyan birliğinin oluşmasını önlemekti.
3)- Bu antlaşma süresiz değildi. İki hükümdarın yaşadığı dönemde geçerli olacaktı. Ancak Kanuni'nin ölümünden sonra Fransızlar'ın isteğiyle 5 kez yenilenmiş ve I. Mahmut döneminde 1740'da sürekli hale getirilmiştir.
4)- Devletin gücünü koruduğu dönemlerde önemli bir sorun yaratmayan kapitülasyonlar, devletin gücünün azalmasına paralel olarak ve Avrupa'da sanayinin gelişmesiyle önemli bir sorun olmuştur.
5)- Başlangıçta sadece Fransızlar'a verilen bu haklar genişletilerek, diğer Avrupa devletlerine de verilmiştir.
6)- 1923 Lozan Antlaşmasıyla Kapitülasyonlar tamamen kaldırılmıştır.
C)- DENİZLERDE GELİŞMELER: 1)- RODOS ADASININ FETHİ(1522):Rodos Sain Jean Şövalyelerinin elinde buluyordu. Şövalyeler Akdeniz'deki Türk ticaret gemilerine büyük zararlar veriyorlardı. Bu adanın alınmasıyla bu tehdit ortadan kalktı.
2)- BARBAROS HAYRETTİN PAŞA'NIN OSMANLI HİZMETİNE GİRMESİ : Barbaros Akdeniz'de faaliyet gösteren bir Türk korsanı idi. Kuzey Afrika'da başarılar kazanmış ve Osmanlılardan aldığı destek kuvvetlerle CEZAYİR'e sahip olmuştu. Osmanlı Donanması, kara ordusu kadar güçlü değildi. Bu yüzden Kanuni Sultan Süleyman Barbaros'u Osmanlı Hizmetine girmeye çağırdı. Barbaros'un bu teklifi kabul etmesiyle Osmanlı donanması güçlenirken, Cezayir de Osmanlı topraklarına katılmış oldu.
3)- PREVEZE DENİZ SAVAŞI(1538): Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasıyla, Andrea Dorya komutasındaki Haçlı donanması arasında yapılan bu deniz savaşını Osmanlı Devleti kazandı. Önemi: Preveze deniz zaferiyle Akdenizdeki Osmanlı Egemenliği kesinlik kazanmış, Akdeniz bir Türk gölü haline gelmiştir.
4)- NİCE(NİS) KUŞATMASI:Bu arada Fransa ile Şarlken arasında savaşlar devam ediyordu. Barbaros Fransa'ya yardım amacıyla Fransız donanmasıyla birleşerek Nis'i kuşattı ve kaleyi ele geçirdi.
5)- TRABLUSGARP'IN ALINMASI(1551):Sinan Paşa ve Turgut Reis 1551 yılında Malta Şövalyelerinin elindeki Trablusgarp'ı aldı.
6)- CERBE DENİZ SAVAŞI (1559):Andrea Dorya komutasındaki Haçlı Donanması ile Turgut Reis ve Piyale Paşa'nın komutalarındaki Osmanlı kuvvetleri arasındaki bu deniz savaşını Osmanlılar kazandı. Önemi: Bu zaferle Akdenizdeki Osmanlı Egemenliği pekişti.
7)- HİNT DENİZ SEFERLERİ (1538-1553)
Sebepleri:

a)- Coğrafi keşifler sonucu baharat yolu önemini yitirmiş, Avrupalılar Ümit Burnu yoluyla ticaret yapmaya başlamışlardı. Portekizliler Hint Okyanusu'nda egemenlik kurmuşlardı.
b)-Hindistandaki GÜCERAT İSLAM DEVLETİ'nin Portekizliler'e karşı Osmanlılardan yardım istemesi. Seferler: Osmanlı Devleti 1538-1553 yılları arasında bu bölgeye seferler düzenledi. Portekizlilerle savaştı. Ancak kesin bir üstünlük sağlayamadı. Yemen, Aden, Sudan ve Habeşistan'ın bazı kısımları bu seferler sırasında Osmanlı topraklarına katıldı.
Hint Seferlerinin Başarısız Olma Sebepleri:

a)- Osmanlı Devlet adamlarının hint yoluna gereken önemi vermemeleri,
b)- Osmanlı gemilerinin Okyanus şartlarına dayanıklı olmaması,
c)- Gücerat Sultanlığının Osmanlı Devleti'ne gereken yardımı yapmaması. NOT: Osmanlı Padişahlarının halife olarak ilk yardım ettikleri müslüman ülke Gücerat'dır.
D)- OSMANLI-İRAN (SAFEVİ) İLİŞKİLERİ(1534-1555) Kanuni Sultan Süleyman Döneminde İran üzerine 1534-1555 yılları arasında üç sefer yapılmış, İran Şahının barış istemesi üzerine savaşlar sona ermiştir. Sonuçta İki Devlet arasında AMASYA ANTLAŞMASI imzalanmıştır(1555).
AMASYA ANTLAŞMASI(1555):Bu antlaşmayla Tebriz, Azerbeycan'ın büyük kısmı, Doğu Anadolu ve Irak Osmanlılar'a bırakılmıştır. NOT: Amasya Antlaşması ilk Osmanlı-İran Antlaşmasıdır.
KANUNİ'NİN SON SEFERİ VE ÖLÜMÜ:Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar seferini düzenlemiş ve Zigetvar kalesini kuşatma sırasında ölmüştür. (1566).
II.SELİM DÖNEMİNİN SİYASİ OLAYLARI (1566-1574)
SOKULLU MEHMET PAŞA :
AÇIKLAMA:Kanuni'nin son iki yılında sadrazam olan Sokollu Mehmet Paşa, bu görevine II.Selim ve III. Murat zamanlarında da devam ettiğinden, 1564-1579 yılları arasındaki döneme "Sokullu Mehmet Paşa Devri" denir. Sokollu'nun 1579'da ölümüyle Osmanlı Devleti'nin Yükselme Devri sona ermiş sayılır.
1)- SAKIZ ADASININ FETHİ(1566):Batı Anadolu kıyısında bulunan bu ada Cenevizlilerin elinde bulunuyordu. Kaptan-ı Derya Piyale Paşa komutasındaki donanma 1566 yılında Sakız Adasını fethetti. Önemi: Batı anadolu kıyılarının güvenliği sağlandı ve Cenevizli korsanlara darbe indirilmiş oldu.
2)- KIBRIS'IN FETHİ(1571):

Sebebi:Venediklilerin elinde bulunan bu ada Mısır-Suriye-Anadolu deniz yolu üzerine bulunuyordu. Osmanlıların Doğu Akdeniz'e tam hakim olabilmeleri ve Nısır-Suriye deniz yolunu güven altına almaları için bu adayı fethetmeleri gerekiyordu.
Fetih:Piyale Paşa komutasındaki Osmanlı donanması ve vezir Lala Mustafa paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu 1570'de adaya çıktı. 1571'de Kıbrıs fethedildi.
Önemi:
Kıbrıs'ın fethiyle; Suriye-Mısır-Anadolu deniz yolu güvenlik altına alındı. Osmanlıların doğu Akdeniz deniz ticaret yolunun tam olarak kontrolünü sağladılar.

SİKKE VE ESKİ MADENİ PARALAR NASIL TEMİZLENİR

ELEKTROLİZ ( ELEKTRİK )YOLUYLA MADENİ METAL PARA SİKKE TEMİZLEME

Yapmanız gereken öncelikle
9, 12, veya 18 volt luk bir DC Adaptöre sahip olmaktır.
Yüksek amperli olması daha da iyi olacaktır
Daha sonra ihtiyacınız olacak olanlar

paslanmaz çelikten bir kaşık,

camdan su bardağı,

biraz tuz ve işleme başlamak için hazırsınız demektir.

Cam bardağa soğuk su koyunuz ve 1 çay kaşığı kadar tuzu ekleyip iyice karıştırınız.

Daha iyi verim elde edebilmek için suya birkaç damla limon suyu ilave edebilirsiniz.

Şimdi adaptörün hanği ucunun (-), hanği ucunun da (+) kutuplu olduğunu bulmak gerekir.
(-) kutuplu uç madeni paraya, (+) kutuplu uç ise kaşığa bağlanması gerekir.

Eğer kutupları tayin edemediyseniz telaşlanmayın çok kolay.

Adaptörü fişe takın ve ( - ) ucu paraya ve diğerini de ( + ) ucunuda kaşığa bağlayın.

Eğer para üzerinde bir müddet sonra kabarcıklanmaya köpürmeye başlarsa doğru bağlantı yaptınız demektir.

Para ile adaptörün (-) uçlu kutbun direkt temas ettiğinden emin olun.

Paranın üzerini paraya zarar vermeyecek şeklide olmak kaydı ile biraz kazıyarak daha iyi bir teması sağlayabilirsiniz.

Bir müddet sonra bardağın içinde bir toz bulutu oluşacak.

Elektrik enerjisi madeni paradan geçerken paranın yüzeyinde metal olmayan partikülleri ayırıyor.

Genelde bu temizleme işlemi ortalama 5 dakika kadar sürer.

Bu işlem sonunda çok fazla çamur ve köpük birikir.

İşlem sonrasında parayı musluk suyu altında yıkayınız ve aynı zamanda diş macunu ilede fırçalayarak temizlerseniz daha etkili olacaktır.

Parmaklarınızıda kullanabilirsiniz ama elinize bulaşacak siyahlıkların metal oksidinin elinizden çıkması biraz zor olucaktır.

A.N.A.'nın (American Numismatic Association) yayınlamış olduğu "no grade" diye bir kitapçık var. Bunun içinde hangi paralara not vermediklerini kalem kalem yazmışlar. Listeden bazı başlıkları aşağıda bilginize sunuyorum.

Tarih, darp yeri ve renk üzerinde oynama yapılmış
Eğilmiş
Paslanmış
Yapışkan kalıntısı
Okunamaz tarih
Okunumaz darp yeri
Uygun olmayan şekilde temizlenmiş
Verniklenmiş
Kulplu
Kulp sökülmüş
Delinmiş
Delik doldurulmuş
Cilalanmış
PVC muhafazadan zarar görmüş
Üzerine yazı yazılmış
Tamir görmüş



Halen uluslararası para derecelendirme merkezlerinde temizlenmiş paraya not vermiyorlar.
Bunu asla göz ardı etmeyin.

Para temizleme tekniklerine gelince bakır ve pirinç paraya zaten dokunamıyorsunuz.

Bu paraları metal temizleme ilaçlarıyla temizlediğinizde pirinçte pırıl pırıl, bakırda ise daha hoş bir görüntü elde edebilirsiniz belki ama inanın paraların özelliği bozuluyor.

Tabi yinede bu keyif meselesi. Koleksiyonda keyif için yapılmıyormu zaten.

Nikel paraları temizlemenizde sakınca yok.

Sadece nemli bırakmayın yeter.

Gelelim gümüş paralara, temizlesen bir türlü, temizlemesen başka türlü, en iyisi ben yaptığımı anlatayım.

Kesinlikle kimyasal bir takım sıvılar, asitli su veya limon denemiyorum.

Eğer para çil, cilası üzerinde ama birtakım lekeler barındırıyorsa dokunmuyorum.

Para çil, cilası kalmamış ve üzerinde lekeler varsa çok hafif ıslatıp diş macunu ile yüzeyini iyice siliyorum.
Tuğra aralarında veya diğer bölgelerde kalmış siyah tortular varsa kürdan ucuyla hafif şekilde (iğne veya metal alet kullanmayın) tortuları kolayca kaldırabilirsiniz.

Parayı iyice ovup yıkadıktan sonra kurulayıp her iki yüzünede hoş görünecek şekilde patina aldırıyorum.

Bana göre patina paraya bir derece daha kazandırıyor ve inanın daha hoş görünüyor.

Paranın patina alma işlemi 3 hafta ile 2 ay arasında değişir.


Siz yine de gelin elinizdeki paralarınızı temizlemeyin!

Bu arada en zararsız para temizleme işlemini bana öğreten değerli arkadaşıma da (O kendini bilir) çok teşekkür ederim.
Her ne kadar o, arkadaş arkadaşa kendisi teşekkür etmeğe değmez dese de!


Bu konuda iki klan bulunmaktadır :

1- Parayı temizleyenler
2- Parayı temizlemeyenler
İkinci gruba dahil olan ben, size bir kaç yol söyleyeyim.

1- Çil para kesinlikle temizlenmez.
Çil olmayan para da temizlenerek çil olmaz.
Teknik olarak mümkün değil.

2- Bütün madenler için özel olarak yapılmış, kimyasal temizleyiciler vardır.
Yurtdışında, koleksiyon malzemesi satan yerlerde bulunur.
Türkiye'de satan var mı bilmiyorum.

3- Madenine göre bir kaç ip ucu verelim.


Altın :

Yumuşak bir metal olduğu için, çok dikkatli davranmak lazım.
Çil ise temizlemeye çalışmayın, kullandığınız kumaş ne kadar yumuşak olursa olsun, iz bırakır.

Çil olmayanlar için ise şunu uygulayabilirsiniz :
Bir cezveye su koyup, kaynatın.
Kaynadıktan sonra suyu ateşten alın ve içine 1-2 çay kaşığı karbonat atın.
Karbonat köpürüdükten sonra altın parayı içine bırakın.
20-30 saniye bekleyin ve dikkatlice alın.
Soğuk suyun altında parmağınızla oğuşturarak durulayın.

Gümüş:
Özel temizleyiciler dışındakileri kullanmayın.
Doğal rengi yok oluyor.
Limon suyu deneyin ve ne olduğunugörün.
Gümüşün doğal patinasını geri kazanması imkansızlaşıyor.
Bakır:
Para madenleri içinde en zorlusudur
Dış ortamdan çabuk etiklenir ve çok kolay okside olur.
Limon, zac yağı ve benzeri temizleyicileri kullanmayın.
Bunların bakırın doğal rengini hemen bozar, suni, yarı mat bir görünüm kazanır.
Bence koleksiyon değeri sıfırdır.
Çil bakır para kesinlikle özel kapama içinde saklanmalıdır.
Şimdi diyebilirsiniz ki, o para bana gelene kadar kaç kişinin elinden geçmiştir.
Doğru çok el değiştirmiştir, ama üzerinde her hangi bir pas izi veya parmak izi yoksa (insan teri iz bırakabiliyor) size ulaştığında çil ise, hala bir şansı var demektir.

Pirinç :
Kolay okside olur.
Bakır ile aynı şekilde davranmak lazım.

Nikel :
çok dayanıklıdır.
Sıcak su altında parmağınızla temizleyebilirsiniz.
Ama bir kez paslanma, çürüme emareleri göstermeye başlamışsa hiç şansı yok.

Tekrar hatırlatıyorum, bence para temizlenmemeli. İlla temizleyeceğim diyorsanız , benzer , başka bir para üzerinde deneme yapmadan, asıl temizlemek istediğiniz parayı kesinlikle işin içine sokmayın.
Bu tür temizlik hatalarından geri dönüş yoktur.

altın aramak suçmu

İzinsiz araştırma, kazı ve sondaj yapanlar:
Madde 74-(Değişik: 08/02/2008 tarih, 26781 sayılı R.G.5728 S.K./416.mad)

Kültür varlıkları bulmak amacıyla, izinsiz olarak kazı veya sondaj yapan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Ancak, kazı veya sondajın yapıldığı yerin, sit alanı veya bu Kanuna göre korunması gerekli başka bir yer olmaması halinde, verilecek cezanın üçte biri indirilir.
İzinsiz olarak define araştıranlar, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, bu fiillerin yurt dışına kültür varlıklarını kaçırma amacıyla veya kültür varlıklarının korunmasında görevli kişiler tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza iki katına kadar artırılır.
Kişinin bu maddede tanımlanan suçları işlemek suretiyle bulduğu kültür varlığını soruşturma başlamadan önce mahallî mülkî amire teslim etmesi hâlinde, mahkeme verilecek cezada üçte ikisine kadar indirim yapabilir.
İzinsiz olarak define araştıran kişinin, hakkında kovuşturma başlayıncaya kadar, kendisini bu fiili işlemeye gerekli cihazları temin etmek suretiyle sevk eden kişilerin kimliklerini açıklaması ve yakalanmasını sağlaması hâlinde, mahkeme verilecek cezada indirim yapabileceği gibi, ceza verilmesine yer olmadığına da karar verebilir.

fatiha suresinin fazileti

Fatiha Suresi övgü ve dua olarak ikiye ayrılır. Allah, Fatiha Suresini okuyanı över. Fatiha Suresini okuyan kişi tüm Kuran’ı okumuş gibi sevaba nail olur. Fatiha Suresi 7 ayettir. Fatihayı çok okuyan kişiye bu ayet Cehennem kapılarında kapak olur. Cehennem üzerinden salim olarak geçer. Fatiha ve Ayetel Kürsiyi okuyan; cin, şeytan ve insan şerrinden emin olur. Fatihayı okuyan Allah’a şükrünü yerine getirmiş olur. Fatiha Suresi şifa verir. Ruhsal ve bedensel hastalıkları iyileştirir. Fatiha; istekdir, münacaattır, dua dır. Fatiha Suresi her derde devadır. Fatiha Suresi indiğinde şeytan feryat etmiştir. Çünkü Fatiha okuyanın mükafatı, Cehennem ateşinin ona haram olmasıdır.

Fatiha Suresi ile sırra erişilir. Arzuladığına hemen kavuşursun, şeref ve makama sahip olursun. Fakirlik, kötülük ve korkulardan emin olursun. Dünya ve ahiret saadetine kavuşursun.

hemen para kazanmak istiyorum

Anket doldurarak para kazanma işini yeni duyduysanız önce bu sayfadan okumaya başlayın.



2010'un En Popüler Online, Kolay Para Kazanma Trendi..

"Anket doldurarak Para Kazanmak"

Anket doldurarak para kazanılır mı? Ev konforunda çalışarak ayda 1000-1500$ hatta abartmıyorum 3000$ para kazanabilmenin %100 yasal ve kolay yolu! Kendi işinizin patronu olun!

Anket doldurarak para kazanma işinin gerek dünyada gerekse türkiyede gün geçtikçe popülaritesi artıyor. Özellikle türkiyede son zamanlarda bu adeta bir meslek haline gelmiş durumda. Anket doldurarak evinin geçimini sağlayan ev hanımlarını sıkça duyar olduk. Yalnız anket doldurarak para kazanma işini yeni duymuş okuyucularımız için şu işe bir açıklık getirelim.

Bu evden çalışma şeklini diğerlerinden ayıran faktörler nelerdir?

* Özel bir beceri gerektirmez.

* Web sitesi kurma derdi yok.

* Rekabet yok

* Finansal risk yok.

* Stok yok

* Gereksiz giderler yok.

* Herhangi bir ürün satmak yok.

* Hiçbir baskı yok.

* Arkadaşlarınıza ve ailenize ihtiyacınız yok.

* Patronlara veya yöneticilere hesap vermek yok.

Evden, oturduğunuz yerden para kazanmak dedikleri budur sanırım. Anket doldurarak para kazanma işi dünyada son yılın en trend online para kazanma metodu. İnanın ki ilk başladığımızda bizde çok şaşırmıştık. Neden bize para ödüyorlar. Hatta çok kolay kazandığım için kendimi suçlu hissetmiştim. Fakat bu işte herkez karlı. Büyük markalar yeni ürünler çıkarırken bu istatistiklerden hedef kitle belirliyorlar. Önemli olan sadece sizin verdiğiniz cevaplar değil. Cevapları verenlerin sosyolojik durumu yada cinsiyeti, medeni hali gibi bir çok etkende bu firmalar için önemli.



ANKET DOLDURARAK PARA KAZANABİLMEK İÇİN ANKET SİTELERİNE ÜYE OLMANIZ GEREKMEKTEDİR.PEKİ BU SİTELERİ NEREDEN BULACAKSINIZ ONUN CEVABI İÇİNDE AŞAĞIDAKİ LİNKE TIKLAMALISINIZ.



http://www.defineyeri.net/bguncel-haberlerb/anket-sitelerinin-listesi-hemde-bedava/msg2220/?topicseen#msg2220

ayakkabıya büyü yapıldı

Ayakkabı büyüsü
Sevipte bağlanmasını istediğiniz kişinin sol ayakkabısı alınarak yapılır ermenılerın bu büyüye nal büyüsü demişlerdir nal atın ayağına çakılıdığı gibi bu ayakkabı büyüsüde aşkınıza onun kalbine çakar tarifi budur bır parça tuz alcaksınız ardından ayakkabıya şunu okuyacaksınız şaren haren haşakına lavla ve devamını da okuyacaksınız daha sonra bu ayakkabıyı ters çevirip o kişinin resmınıde uzerine bırakıp 1 gece bekleteceksınız veEşinden sevgilisinden nışanlısından ayrılanları kişiye özek yüksek tesirli çok kısa zamanda sonuç almanızı sağlayacak kişiye özel çalışmalarımızla yardımcı olmaktayız ayrılık sebebinız bır çok şeyden kaynaklana bılır bunlardan bazıları şunlar dır.  büyüden nazardan ara açıcıların etkılerınde kalınılarak alınmış kararlar. seviyorum ama ailesi tek engel diyorsanız
eşim bir anda bana karşı deyişti, sevgilimi tanıyamıyorum bana çok deyer veren biri idi ama şimdi bana karşı baya sağuk , hiç beklemediğim bir anda

ayakkabıya büyü yapıldı

Ayakkabı büyüsü
Sevipte bağlanmasını istediğiniz kişinin sol ayakkabısı alınarak yapılır ermenılerın bu büyüye nal büyüsü demişlerdir nal atın ayağına çakılıdığı gibi bu ayakkabı büyüsüde aşkınıza onun kalbine çakar tarifi budur bır parça tuz alcaksınız ardından ayakkabıya şunu okuyacaksınız şaren haren haşakına lavla ve devamını da okuyacaksınız daha sonra bu ayakkabıyı ters çevirip o kişinin resmınıde uzerine bırakıp 1 gece bekleteceksınız veEşinden sevgilisinden nışanlısından ayrılanları kişiye özek yüksek tesirli çok kısa zamanda sonuç almanızı sağlayacak kişiye özel çalışmalarımızla yardımcı olmaktayız ayrılık sebebinız bır çok şeyden kaynaklana bılır bunlardan bazıları şunlar dır.  büyüden nazardan ara açıcıların etkılerınde kalınılarak alınmış kararlar. seviyorum ama ailesi tek engel diyorsanız
eşim bir anda bana karşı deyişti, sevgilimi tanıyamıyorum bana çok deyer veren biri idi ama şimdi bana karşı baya sağuk , hiç beklemediğim bir anda

28 Eylül 2011 Çarşamba

müzede eserler nasıl korunur

Hukukçu, gazeteci ve arkeologlar tarihi eserleri korumanın yasalarla mümkün olmadığını söylerken, müzelerin özel sektöre devredilmesi de dile getiriliyor.

Nereyi kazsan tarih çıkıyor bu ülkede... Binlerce yıldan beri sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu toprakları, değeri ölçülemeyecek zenginlikleri barındırıyor çünkü. Peki biz zenginliğimizi ne zaman hatırlıyoruz? Tarihi eser kaçakçılığı gündeme gelince... Tıpkı Karun Hazinesi'ni Kanatlı Denizatı Broşu çalındığında; Kahramanmaraş'taki müzeyi, sikkelerin sahteleriyle değiştirildiğini öğrendiğimizde hatırlamamız gibi. Soru çok... Bu eserlerimizi koruyabiliyor muyuz? Sahiplenip tanıtabiliyor muyuz, nerede yanlış yapıyoruz?.. Hangisinden başlamak gerekiyor, cevaplar neler? İzmir Barosu avukatlarından Murat Fatih Ülkü, tarihi eserlerin korunmasında 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun temel alındığını anlatıyor. Arkeolojik SİT kavramının kazılarla çıkan eserleri korumaya aldığını söyleyen Ülkü, kanuna aykırı davrananların beş yıla kadar hapis ve ağır para cezasına çarptırılabildiğini ifade ediyor. Tarihi eser kaçakçılığının cezası ise Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddelerine göre veriliyor.

'Bu eserler bizim kimliğimiz'
Hukuki çerçevenin önemi tartışılmaz elbette, ancak konunun uzmanları yasal tedbirlerin tek başına yeterli olmayacağını vurguluyor. Sayısız kazıda ortaya çıkardığı eserler ve kitaplarıyla Türkiye'nin arkeolojik zenginliğinin artmasındaki önemli isimlerden Prof. Dr. Hayat Erkanal'ın "Halk tarihi eseri taş olarak görüyor" sözleri de bunu gösteriyor. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Erkanal, tarihi eserleri koruyan hükümleri içeren 2863 sayılı kanunun 1974'te çıktığını, ondan önce Asarı Atika Nizamnamesi'nin uygulandığını söylüyor: "O gerçekten çok yetersiz bir düzenlemeydi. Cezaları 10 kuruş filandı."

Tarihi eserleri korumanın yasal önlemlerle mümkün olmadığının altını çizen Prof. Dr. Erkanal, şöyle devam ediyor: "Bize, kazılarda devletin taşa toprağa neden para yatırdığını sorarlar. Yurtdışında herhangi bir esere zarar vermeye kalkışınca, önce halk karşı çıkar. Bizde bu bilinç yok. Eğitimin ilkokulda başlaması lazım. Eski eserlerimiz, topraklarımızın, vatanımızın kimliğidir. Bunları dışarı verdiğimizde kimliksiz bir toplum oluruz. Halka bunların anlatılması gerek," diyor. Peki, çıkarılan her eser en yakındaki müzede mi sergilenmeli? Erkanal'ın bu soruya verdiği cevap şöyle: "Eseri sergilemek dağ başındaki müzeyle olmaz. İstediğiniz kadar müze kurun, kimse ziyaret etmezse bunun bir anlamı yok. Müze olmaz o, depo olur."

'Yurtdışında korunuyorlar'
Çıkarılan kimi önemli eserlerin büyük kentlerdeki müzelere getirilebileceğini belirten Erkanal, bu yolla ziyaretçi sayısının da artacağına işaret ediyor. Bu topraklara ait çok önemli tarihi kalıntılar, Almanya, İngiltere ve Fransa'daki müzelerde sergileniyor. Türkiye'de tarihi eserlere gereken özenin gösterilmemesi kimi kez "Bu eserlerin yurtdışına çıkarılmış olması o kadar da kötü değil. En azından onlar korunuyor" yorumlarına da neden oluyor. Bu sözleri aktardığınız Erkanal, düşüncelerini şöyle dile getiriyor: "O eserlerin yurtdışına çıkarıldığı Osman Hamdi döneminde henüz arkeoloji konusunda bilinçlenme yoktu. Bunlar oraya gitmese hali ne olurdu bilemiyorum ama herhalde iyi olmazdı. Eski eserleri put olarak görenler bile vardı. Bu yüzden bazı antik kentlerde bazı mermer eserler taş ve inşaat malzemesi oldu. Bu da bir gerçek."

'Zenginler hırsızlığı özendiriyor'
Türkiye'den kaçırılan eserler denince akla ilk gelenlerden biri Zeugma Sunağı. Bergama krallarından Eumenes II tarafından MÖ 197- 159 arasında yaptırılan ve Alman arkeologların 1865'ten sonra yaptığı kazılarla ortaya çıkarılan sunağın kalıntıları Berlin'e gönderilmiş. Osmanlı'nın kimi imtiyazlara karşılık verdiği belirtilen bu sunak, Berlin Devlet Müzesi'nde restore edilerek 1871'de sergilenmiş. O tarihten sonra müzenin adı Pergamon Müzesi olmuş.

Sunağın Türkiye'ye iade edilmesi için 1989'da 'Zeus Sunağı Bergama'nındır. Geri istiyoruz' adıyla kampanya düzenleyen Bergama Belediyesi eski Başkanı Sefa Taşkın, "Avrupa'daki aristokratlar, ABD'deki zenginler ve müzeler de en büyük alıcı. Bizim eserlerimiz o ülkelerin müzelerinden çıkıyor.